-- Diriliş Postası, Sağlıklı Bir Ümmet Olmak

FİTNE ATEŞİNE ODUN TAŞIMAMAK

Share via WhatsappShare on FacebookTweet about this on TwitterShare on LinkedInEmail this to someonePrint this page

Vettekû fitneten lâ tusîbennellezîne zalemû minkum hâssah, va’lemû ennAllâhe şedîdu’l-ikâb; Ve öylesine çetin bir fitne sınavına karşı tetikte ve tedbirli olun ki, o içinizden yalnızca (bilinci altüst olmuş) zalimlere musallat olmakla kalmayacaktır. Ve iyi bilin ki Allah’ın azabı pek şiddetlidir.” (Enfâl, 8:25).

Müslümanların ve mazlumların umudu olmuş Türkiye’yi küçük parçalara bölmek maksadıyla işgal etmek isteyen şer güçlerine uşaklık eden bir grup satılmış hainin 15 Temmuz 2016 Cuma akşamı kalkıştığı darbe girişimi vehle-i ûlâda muvaffakiyetle püskürtülmüş olmakla birlikte, tutuşturdukları fitne ateşini söndürmek daha meşakkatli olacak gibi görünmektedir. Bu sebeple, fitne ateşine odun taşımaktan uzak durmak ve küçük hesaplar peşine düşüp fırsatçılık yaparak fitne ateşini yakanlara hizmet etme hamakatine düşmemek gerekir.

 

Fitne: Cevheri Cüruftan Ayırmak İçin Madeni Ateşte Eritmek

“Bir nâmerdin hırsına koca bir memleket kurban oluyor; bir münafığın yüzünden cemaatler, cemiyetler târumâr olup gidiyor.”

Arapça “f-t-n” kökünden türeyen “fitne” kelimesi sözlükte; “ateşe atma, yakma, imtihan, sınanma, kargaşa, bela, salgın musibet, kötülük, sapma, yoldan çıkma, fettan, meftun, baskı kurma, iç savaş” anlamlarına gelmekte olup Lisânu’l-Arap, Tâcu’l-Arûs gibi lugatler “fitne” kelimesine “iyisini kötüsünden ayırt etmek için altını ve gümüşü ateşte eritmek” anlamı vermektedir (1,2).

Kur’an-ı Kerim’de “f-t-n” kökünden türetilmiş 60 kelime geçmekte olup bunların 23’ü “fetene/yeftinu/yuftenu…” gibi çeşitli fiil formlarında, 34’ü “fitne” şeklinde isim olarak, 1 âyette “fütûn” şeklinde masdar/hâl olarak, 1 âyette “fâtinîn” şeklinde fail olarak, 1 âyette de “meftûn” şeklinde meful olarak kullanılmıştır (3).

Kur’an-ı Kerim’de geçen “f-t-n” kökünden türetilmiş kelimelere bağlamına göre şu gibi anlamlar verilmiştir:

“İmtihan etmek, kötülük etmek, azap/işkence/eziyet etmek, uzaklaştırmak, saptırıcı, delilik, karışıklık, çare, günah, hile, tuzak, kuruntu, nifak, sıkıntı, rüsvâlık, alay, oyuncak.” (4).

 

Herkese Çarpan Fitneden Uzak Durmak

“Hakîkî menfaatine karşı o kadar lâkayd görünen Müslüman cemaatlerin kendi ziyanlarına gelince nasıl olup da bu kadar çalışkan kesildiklerine akıl bir türlü ermiyor!”

Kur’an şairi Mehmed Âkif’in, bir asır önce Sırât-ı Müstakîm dergisinde yayımlanan yazısı sanki bugünümüz için yazılmış (5):

“Bir de, belanın öylesinden sakınınız ki: O hiçbir zaman yalnız içinizden zâlimlere isabet etmez; sonra, bilmiş olunuz ki Allah’ın azâbı yamandır.” (Enfâl, 8:25).

Bu âyet-i kerime “Ey mü’minler, Allah ile Peygamber’in size hayat verecek olan davetine icabet ediniz…” (8:24) meâlindeki âyet-i kerimenin altındadır. “Belâdan sakınınız” demek, o belâyı getirecek sebeplerden sakınınız… demektir ki, bu sebeplerin en başlıcası fitne lâfzının medlûlüdür.

 

Sünnetullahın Değişmeyeceğini; Kurunun Yanında Yaşın da Yanacağını Bilmek

“Bu kanlı dedikodulara biraz daha devam edecek olsanız, siz de, sizinle beraber şu son hükûmet-i İslâmiye de -iyazen billah- evvelkilerin uğradığı akıbet-i fecîaya uğrayacak!”

Şimdi, bu iki âyet-i celîleden şu hakîkat sarâhaten anlaşılıyor ki: Her biri cemaat-i müslimîn için sermedî bir hayat olan evâmir-i ilâhiyeyi yerine getirmeyecek; geldiği zaman kurunun yanında yaşı da yakıp kül eden salgın musibetleri başımıza getirmemenin çaresine bakmayacak olursak, helâkimiz muhakkaktır.

Ne yapalım, kanûn-i ilâhî böyle: Kurunun yanında yaş da yanıyor. Beş on kişinin uyandırdığı fitne yangını binlerce, yüzbinlerce, milyonlarca hanümânın külünü havaya savurmaktan geri kalmıyor. Evet, bir nâmerdin hırsına koca bir memleket kurban oluyor; bir münafığın yüzünden cemaatler, cemiyetler târumâr olup gidiyor. Hakîm şâir Ziya Paşa merhumun dediği gibi, Kahhâr-ı Zülcelâl;

Bir mülkü bir harîs-i sitemkâr için yıkar;

Bir kavmi bir münâfik ile târumâr eder.

Pekala! Böyle bir, iki, beş, on, yirmi, elli, yüz… Hattâ bin, hattâ birkaç bin suçlunun cezâ-yı amelini geride kalan milyonlarca bîgünaha çektirmek, adalet-i ilâhiyeye sığar mı? Bu suali ukde-i hâtır etmek bile haramdır.

Çünkü Hallâk-ı Hakîm, bu âlem-i hilkat için, hiçbir zaman değişmeyecek birtakım kanunlar vaz’ etmiş; o kanunların mahiyetini, ebediyetini, lisan-ı şeriatle bütün mükellef olan insanlara bildirmiş; hem onların bizim hayatımıza, bizim selâmetimize taalluk eden kısmını iyice anlayabilmemiz için gâyet basit, gâyet vâzıh bir sûrette tertîb eylemiş; sonra, yine bizim selâmetimiz nezd-i rahmânîsinde pek matlûb olduğu için; “Sakın bu kanunların gösterdiği yoldan ayrılmayınız, zira mahvolursunuz.” ihtârını daima tekrarda bulunmuş…

 

Zâlimlere İtimat Etmemek ve Sırtını Düşmanlara Dayamamak

“Evâmir-i ilâhiyeyi yerine getirmeyecek; kurunun yanında yaşı da yakıp kül eden salgın musibetleri başımıza getirmemenin çaresine bakmayacak olursak, helâkimiz muhakkaktır.”

Artık biz kalkar da Allah’ın evâmirine kulak vermez; Allah’ın gösterdiği yolu tutmaz; bilakis bizi helâk uçurumlarına doğru götürmek isteyen bir şirzime-i fesâdın bile bile arkasına düşersek; adâlet-i ilahiye için bizi tedîb etmemek kâbil olur mu?

“Zâlimlere dayanmayınız, yoksa yanarsınız!” (Hûd, 11:113) tehdidi gibi erbâb-ı zulme yaklaşmaktan nehy eden; “Ey iman edenler! Bir fâsık size bir haber getirirse…” (Hucurât, 49:6) ihtârı gibi basiret ve ihtiyat tavsiyesinde bulunan âyât-ı kerime ne kadar çoktur!

 

Yabancılar Hesabına, Kendi Kötülüğüne, Bu Ne Çalışkanlık!… 

Yazıklar olsun ki kendilerinin pek sağlam Müslüman olduklarına kâil olan çoğumuz bu tehditlerden, bu ihtarlardan zerrece müteessir, hattâ haberdar değil!

Hayatlarını bizim ölümümüzde arayan yabancı milletlerle yabancı hükümetlerin aramıza serpiştirdiği nifak, fesad, kavmiyet, cinsiyet, ırk davalarını; hülâsa vahdet-i milliyemizi perişan edecek her türlü esbâb-ı izmihlâl tohumlarını bir an evvel büyütmek, bir an evvel mahsul verecek devre-i kemâline getirmek için o kadar faaliyet gösteriyoruz ki:

Hayrına, hakîkî menfaatine karşı o kadar lâkayd, o derecede kalp görünen Müslüman cemaatlerin kendi şerlerine, kendi ziyanlarına gelince nasıl olup da bu kadar çalışkan kesildiklerine akıl bir türlü ermiyor!

 

Kanlı Dedikodulara Kulak Asarsak Bu Fitne Hepimizi Batıracak!

Ey cemâat-ı müslimîn, Allah için olsun geliniz, bu tefrikalara, bu kavmiyet, bu lisan, bu bilmem ne gürültülerine nihâyet veriniz!

Çünkü tehlike, olanca şiddetiyle her taraftan yüz göstermeye başladı. İbret almak için maziye dönüp bakmaya artık ne hâcet var, ne de vakit! İyice görüyorsunuz ki, bu kanlı dedikodulara; bu sırf dedikodudan çıkan kıtallere biraz daha devam edecek olsanız, siz de, sizinle beraber şu son hükûmet-i İslâmiye de -iyâzen billâh- evvelkilerin uğradığı âkıbet-i fecîaya uğrayacak!

Ey Allah’ım! Kavmime hidâyet eyle. Çünkü onlar (ne yaptıklarını) bilmiyorlar!” (5).

Merhum Âkif’ten iktibas ettiğimiz bu bölümü, onun yazısına serlevha olarak seçtiği âyetin (8:25) manzum meâli sadedindeki şu mısralarıyla noktalayalım:

Nifâka buğz ediniz hâlisen li-vechillâh;

Halâs eder sizi ihlâsınızla belki İlâh.

Münâfığın sonu gelmez, söner sefil ocağı…

Bugün tüterse henüz gelmemiş, demek ki, çağı!

Nedir ki, verdiği yangınla memleket de biter,

Saçak tutuşmadan evvel basılmamışsa eğer.

Yanında yaş da yanar, çâresiz, yanan kurunun…

Diyor Kitâb-ı İlâhî: “O fitneden korunun,

Ki sâde sizdeki erbâb-ı zulmü istîlâ

Eder de, suçsuz olan kurtulur değil aslâ!…”

Hesâb edin ne kadar bîgünâhın aktı kanı…

Beş on vatansız için nâra yakmayın vatanı!

Hudâ rızâsı için kaldırın nifâkı… Günah!

Alev saçaklara sarsın mı, yâ ibâdallâh!

Sararsa hangimizin hânümânı kurtulacak?

O bir tutuşmaya görsün, ne od kalır, ne ocak!

Neden beş altı vatansız beş altı kundakçı,

Yığın yığın buluyor arkasında yardakçı? … (6).

 

Fitne Ateşini Kur’an’ın Kılavuzluğuyla Söndürebilmek

Fitne ateşini tutuşturanlara ve türlü yöntemlerle körükledikleri bu ateşi büyüterek sadece ümmet-i Muhammed’in umudu olan Türkiye’yi değil bütün Müslüman ülkeleri yakmayı amaçlayan şer ittifakına ve gönüllü uşaklarına fırsat vermemek ve azgın heveslerini kursaklarında bırakmak için Kur’an’ın kılavuzluğuna her zamankinden daha fazla muhtacız:

el-Fitnetu eşeddu mine’l-qatl; Fitne çıkarmak adam öldürmekten daha kötüdür.” (Bakara, 2:191).

el-Fitnetu ekberu mine’l-qatl; Fitne çıkarmak adam öldürmekten daha büyük bir olaydır.” (Bakara, 2:217).

Kullemâ ruddû ile’l-fitneti urkisû fîhâ; Ne zaman (mü’minler aleyhine bir) fitneye/entrikaya davet edilseler, içine balıklama dalarlar!” (Nisâ, 4:91).

“Ey Rasûl! Yürekten iman etmedikleri halde ağızlarıyla “iman ettik” diyen kimseler arasından inkârda birbirleriyle yarışanlar seni üzmesin; Yahudileşenler arasından yalanı can kulağıyla dinleyen ve sana başvurmak yerine başka insanların laflarına kulak kesilenler de.. Onlar, sözleri asıl bağlamlarından kopararak manalarını çarpıtırlar, “Eğer size şu tür bir öğreti verilirse hemen alın; yok verilmezse sakın yaklaşmayın!” derler. Allah birini fitneye sokmayı dilemişse, Allah’ın onun hakkındaki iradesine hiçbir şekilde engel olamazsın. İşte onlar, Allah’ın kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir; onları dünyada zillet, ahirette korkunç bir azap bekler.” (Mâide, 5:41).

“Zira kendilerine bir fitne/bela gelmeyeceğini sanarak kör ve sağır davrandılar. Sonra Allah onların tevbelerini kabul etti. Bunun ardından onların çoğu yine körleşti ve sağırlaştı: ama Allah yaptıkları her şeyi görmektedir.” (Mâide, 5:71).

“Bunun ardından, “Rabbimiz Allah’a yemin olsun ki, bizim amacımız O’na ortak koşmak değildi.” demekten başka bir fitnelik düşünemeyecekler.” (En’âm, 6:23).

“Musa, … “Rabbim!” dedi, “Şimdi içimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizleri de helak eder misin? Bu Senin fitneyle sınamandan başka bir şey değil; onunla dilediğini sapıklığa terk eder, dilediğini de doğru yola yöneltirsin!…” (A’râf, 7:155).

“Zira aklınızdan çıkarmayın ki, mallarınız ve çocuklarınız birer fitne/sınav aracıdır; ve bilin ki katında en büyük ecir bulunan Allah’tır!” (Enfâl, 8:28. Keza Teğâbun, 64:15).

“Artık onlarla fitne/zulüm sona erinceye ve hayatın Allah’a adanmasına (yönelik tüm baskılar kaldırılıncaya) kadar savaşın! Ne ki baskıya bir son verirlerse, unutmayın ki Allah onların yaptığı her şeyi görmektedir.” (Enfâl, 8:39).

“Nitekim, küfre saplananlar (da) birbirleriyle dayanışma içindedirler. Ancak, siz (mü’minler de) de böyle yapmadıkça (dayanışma içinde hareket etmedikçe) yeryüzünde zorbalık ve büyük bir baskı hakim olacaktır.” (Enfâl, 8:73).

“Eğer (münafıklar) sizinle birlikte sefere çıkmış olsalardı, sorun çıkarmaktan başka size bir katkıları olmayacaktı. Zira içinizden kendilerini can kulağıyla dinleyecek olanları görüp aranıza daha fazla fitne sokmak amacıyla saflarınıza daha bir sokulacaklardı: ama Allah o zalimleri çok iyi bilmektedir. Zaten onlar daha önce de fitne çıkarmaya çalışmışlar ve sana karşı türlü işler çevirmişlerdi; ta ki hak tecelli edinceye ve Allah’ın yasası onların hoşuna gitmeyecek bir biçimde gerçekleşinceye dek. Onlardan kimileri de “İzin ver bana, beni fitneye/günaha sokma!” der. Şu işe bakın ki, baştan ayağa günaha gömüldüler: Üstelik, nankörlükte ısrar edenler bir de cehennem tarafından kuşatılacaktır.” (Tevbe, 9:47-49).

“Görmüyorlar mı ki her yıl bir ya da iki kez fitneye (sınava, skandala) konu oluyorlar, sonra da ne tevbe ediyorlar ne de ders alıyorlar!” (Tevbe, 9:126).

“Yalnızca Allah’a güvenip dayandık: Rabbimiz! Bizi zalim bir topluluğun elinde fitne konusu yaparak rüsva etme!” (Yûnus, 10:85).

“Her can ölümü tadacaktır; şu da var ki, Biz sizi seçip ayırmak için hayır ve şer ile fitneye/sınava tabi tutuyoruz: zaten sonunda bize döneceksiniz.” (Enbiyâ, 21:35).

“Yine insanlardan kimileri de vardır ki, Allah’a (iman ve küfrü birbirinden ayıran) sınırda kulluk eder; öyle ki, eğer kendisine bir iyilik dokunsa onunla tatmin olup sevinç duyar; fakat başına bir fitne/musibet gelse yüzüstü dönüverir; dünyayı da ahireti de kaybeder: nitekim telafisi en zor kayıp da budur.” (Hacc, 22:11).

“(Allah’ın) Şeytan’ın engel koyma çabasına (izin vermesi), yalnızca kalplerinde bir tür hastalık bulunan ve iç dünyaları kararmış olan kimseleri sınamak içindir. İşte bu tür zalimler, kesinlikle derin bir yabancılaşma içindedirler.” (Hacc, 22:53).

“Rasul’ün davetini, sakın birbiriniz arasındaki herhangi bir davet gibi algılamayın! Doğrusu Allah, aranızdan kimselere sezdirmeden sıyrılıp çıkmak isteyenleri biliyor. Şu halde onun emrine karşı gelen kimseler, başlarına (bu dünyada) bir musibetin (ahirette ise) can yakıcı bir azabın gelmesinden sakınsınlar.” (Nur, 24:63).

“İnsanlar yalnızca “iman ettik” demekle, sınanıp denenmeden (fitneye; ayıklamaya tabi tutulmadan) bırakılacaklarını mı sanıyorlar?” (Ankebût, 29:2).

“Eğer şehirleri saldırıya uğrasaydı ve (düşman tarafından) fitne çıkarmaları istenseydi, (ikiyüzlüler) hiç tereddüt etmeden bunu hemen yaparlardı.” (Ahzâb, 33:14).

“Hiçbiriniz, kimseyi kendi heves ve ayartmalarınıza boyun eğdiremezsiniz (fitnecilik yapamazsınız)!” (Sâffât, 37:162).

“Ne zaman insanın başına bir zarar gelse Bize yalvarır; daha sonra kendisi katımızdan bir nimete kavuşsa “Bu servete ben sadece ve sadece kendi bilgim ve becerim sayesinde ulaştım” der; ama hayır, aksine o bir sınav (fitne) aracıdır: ne var ki onların çoğu bunu dahi kavrayamamaktadır.” (Zümer, 39:49).

“(Münafıklar) seslenecekler: ‘Biz sizinle beraber değil miydik?’ (Mü’minler) şöyle cevap verecekler: ‘Elbette! Ama siz kendi kendinizi fitneye/ tuzağa düşürdünüz; böylece (güya) kendinizi gözettiniz; kuşkuya kapıldınız, Allah’ın emri gelinceye kadar malum kuruntularla avundunuz; dahası, o (kafa) sizi Allah ile aldatarak gurura sürükledi.’” (Hadîd, 57:14).

“Rabbimiz! Bizi küfre gömülenlerin elinde fitne konusu/oyuncak etme! Ve günahlarımızı bağışla, ey Rabbimiz: Zira Sen, evet Sensin mutlak üstün ve yüce olan, Sensin her hükmünde tam isabet kaydeden!” (Mumtehane, 60:5).

“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlara işkence yapıp da sonra pişman olmayanlar var ya: elbet onlar derin bir mahrumiyet gayyasını boylayacaklar ve onları harlı ateşin azabı bekleyecektir!” (Burûc, 85:10).

Kur’an-ı Kerim’de “fitne” kelimesinin geçtiği tüm âyetlerin meâlini vermek bahsi çok uzatacağından bu kadarla iktifa etmek durumundayız. Rabbim bizleri fitne ateşini tutuşturanlardan ve o ateşe bir şekilde odun taşıyanlardan muhafaza eylesin. Fitne ateşini söndürmek için el birliğiyle ıslah edici eylemler ortaya koyabilen sorumlu mü’minlerden olabilmek duasıyla…

 

Kaynaklar:

(1) M. Bâsim Mîkâtî vd.; el-Kutûf min Luğati’l-Kur’ân, Lübnan Nâşirûn Yayınları, Beyrut 2007,         s.779-780.

(2) Râğıb el-İsfahani, Müfredât, Çev. Yusuf Türker, Pınar Yayınları, İstanbul 2007, s.1117-1120.

(3) http://corpus.quran.com/qurandictionary.jsp?q=ftn

(4) Mehmet Okuyan; Kur’an Sözlüğü, Düşün Yayıncılık, İstanbul 2015, s.631-634.

(5) Mehmed Âkif; “Herkese Çarpan Fitne”, Sırât-ı Müstakîm, 3 Ekim 1912/ 20 Eylül 1328/ 22 Şevval 1330, c. 9-2, aded: 213-31, s. 81-82’den iktibasla: Mehmed Âkif; Tefsir Yazıları ve Vaazlar, Hazırlayan: M. Ertuğrul Düzdağ, DİB Yayınları, Ankara 2013, s.108-110.

(6) Mehmed Âkif Ersoy; Safahât, 4. Kitap: Fatih Kürsüsünde, Vâiz Kürsüde. Hazırlayan: Abdullah Uçman. Çağrı Yayınları İstanbul 2013, s.722-724.

Share via WhatsappShare on FacebookTweet about this on TwitterShare on LinkedInEmail this to someonePrint this page
İSLAM DÜŞMANLARINI CAN DOSTU EDİNMEMEK
FİTNE ATEŞİNİ ELBİRLİĞİYLE SÖNDÜREBİLMEK

Yorum yap

Yorum

  1. Yazinizdaki bilinç oluşturan etki nedenli teşekkürler.
    Okurken deprem etkisi yarattı zihnimde. Tam deprem. Şöyle ki:
    Deprem doğası gereği kötü degildir. Yeraltı kaynaklarını açığa çıkarır, curukleri toprak altı eder.
    Fitne de öyle. Toplumdaki cevheri curufu birbirinden ayirir.Duracağin yeri bilirsen curuftan ayrılırsin. Birbirine geçmiş cevher ve curufu birbirinden ayiran 15 Temmuz fitnesine de böyle bakmali. Inşallah ayrim yapılır, tedbir alınır, müslümanlar kendilerine düşen dersi alir.
    Kurandan uzak islam, kavramlari (hicret, ümmet, cihat, imam, himmet…) diledigince doldurup kitleleri etkisi altina alabiliyormus. Kurandan uzak islam liyakattan uzak kendi cikarina göre kadrolasip zulm uretiyormus.
    Öyleyse kurana dönmeli…
    Deprem/fitne hep olacak. Önemli olan bu ayrimda atık değil değer olmali. Atiklara değer, değere atık muamelesi yapmayacak bir bilinç ancak Kuranin kavramsal çerçevesinde olur.
    Paylaşım için yeniden tesekkurler.

  2. Öncelikle dualarınıza en kalbi duygularımla amin diyorum hocam.
    Birkaç gündür Hadid 14. ayette anlatılan hususun şu yaşadığımız olayları anlatır gibi olduğunu düşünüyordum.
    Bakara 11. ayetteki gibi bu insanlar, kendilerini ıslah edici olarak görüyorlar(dı). Akabinde gelen ayette ise bunun bir şuursuzluk hali olduğundan bahsediliyor.
    Yani, gerçekten durum oldukça vahim.

  3. değerli kardeşim Fethi,
    Kur’an dan ve ulemadan verdiğiniz örnekler ve açıklamalar son derece öğretici ve aydınlatıcı. Aklı ve iradesi normal insanlar için, başta Kur’n-ı Kerim, yeterince aydınlatıcı ve yol gösterici kaynaklar az değil. Ancak olan bitenlere ve insanların, özellikle de müslümanların perişan hallerine bakarsak, AKIL, İMAN, MANTIK, VİCDAN, MERHAMET gibi, insanı insan yapan temel değerlerden uzaklaşanların fazlalığı kahredici bir hal.
    Bilinen bir gerçek, eski çağlardan beri, güçsüzler güçlülerin kölesi, malzemesi ve oyuncağı. Onları güçlü ve üstün yapan ne? Allahın insana bahşettiği en büyük güç “AKIL”
    Özellikle çağımızda ve genelde Müslüman toplumları zayıf, aciz ve oyuncak yapan ne? her halde Allahın bahşettiği güç, “AKIL” ı anlamamk ve kullanmamaktır.
    Aynı dili konuşan, aynı din, islamın mensubu arap ülkeleri arasında yıllardır süren anlamsız çatışmalarda, her iki tarafın insanları, dindaşı, soydaşı, belki de akrabası olan karşı tarafın insanını, ALLAH-U EKBER diyerek, hunharca, canavarca katlediyor.
    Yaşadığımız ülkenin, üst akıl mensubu gibi gözüken seçkin insanları, uşağı, kölesi, oyuncağı oldukları başka bir üst aklın emriyle, islam dini ni kullanarak, ülkesine, devletine, kardeşlerine, FİTNE yoluyla akıl almaz ihanette bulunabiliyor.
    Üç günlük ömre sığdırılan, bu ne biçim inanç, bu ne biçim akıl ve ne biçim insanlık anlayışı?
    Herşeyin maliki, kadiri olan ALLAH tan diliyorum, en son ve en mukaddes dinin mensuplarına da AKIL’ ı keşfetmeyi nasip etsin.

  4. Bütün toplumlarda/ülkelerde ve adına Müslüman topluluklar (cemaat) denen kitle içinde fitne, fesat, fücur ve diğer çeşitli kötülükler ile islâm düşmanları hep bulunmuştur, bulunacaktır, yani bitmez. Her peygamber döneminde ve her çağda iyi ile kötü aynı anda toplum içinde varlığını sürdürür. Zaten “belev, fitne, imtihan, sınanma’ dediğimiz sistemin esprisi budur, ayenen “tevbe”sisteminde olduğu gibi. Bu durumda “kötülük” hep olacak. Bir taraftan da teodiseyi tartşacağız. Onu da yaparız. Din felsefesinde kışkırtıcı bir konudur, geçelim. Bence şu günlerde en çok konuşulacak ve üzerinde durulacak konu ve sorun Murabıtlık ve Muvahhitlik duruşlarıdır. Muvahhitlik özgür olmak ve adaletli davranarak yaşanabilecek bir erdemliliktir. Murabıtlık da kölelik ve taklitle yaşanan bir erdemsizliktir. Günübirlik, gücel cazibeler ile konjoktüre/gidişata kapılarak yaşamak Müslümanca bir duruş sağlayamaz. O nedenle “Dine karşı Din”söylem ve eylemi yeniden canlandırılmalıdır. Zenginlik, ün, güç değerin unsurlarından değildir. Şura suresinde 36-43’ncü ayetler grubundaki mesaj doğru anlaşılmalıdır. Dünya geçimlikleri(ev, buzdolabı, araba, ekmek, kebap, elbise, çamaşır makinesi) bunlar birer araçtır ve Allah bize vermiştir. Ama bunlar yeme, giyme barınma araçlarıdır. Bunların çok ya da az olması insanın kalite ve erdemini ortaya koymaz. Allah katındakiler nelermiş lütfen ayetlere bakılsın: hepsi de bireysel ve toplumsal ilişkilerdeki manevi değerler yani erdemlilik şartlarıdır… Fitneye gitmemek/girmemek; fitneye gelmemek/düşmemek; işte Müslümanca duruş/tavır… (İnşallah!)

  5. Saygı deger gönül dostum.Kaynaklara bakarak zaman ayırdıgın için teşekkür eder/yeni
    konularda yazılarının devamını dilerim.selamlar.

  6. Tahlil derinliği olan ve ümmeti düşünmeye sevk eden güzel yazın için tebrikler. ALLAH KALEMİNE GÜÇ VE KUDRET VERSİN.