-- Sorunlarımızla Yüzleşmek

AİLE HAYATINA DEVLET ELİYLE MÜDAHALE ETMEMEK

Share via WhatsappShare on FacebookTweet about this on TwitterShare on LinkedInEmail this to someonePrint this page

Toplum sağlığımızı muhafaza etme hususunda önem arz eden bir mesele hakkında MAZLUMDER İstanbul Şubesi tarafından yayımlanan “Devletin Aile Yaşamına Müdahalesi Raporu”na dikkat çekmekte yarar görüyorum. Ağustos 2019’da tamamlanarak kamuoyuna duyurulan rapor beş başlıktan oluşmaktadır:

  1. Erken Yaşta Evlilik ve Cinsel İstismar
  2. Nafaka Düzenlemesi
  3. Çocukla Şahsi Münasebet ve İcra Hükümleri
  4. 6284 Sayılı Kanun ve Bu Kanundan Kaynaklanan Mağduriyet ve Sorunlar
  5. Zorunlu Eğitim ve Okula Gönderilmeyen Çocuklara Yönelik El Koymayı da İçeren Tedbir Kararları.

Kanuni Düzenlemeler Yaparken Toplumun Yapısını Gözetmek

Modern devletlerin toplumları dizayn edici bir tutum benimseyerek kanun zoruyla toplumu kendi istedikleri gibi olmaya mecbur bırakmasını eleştiren rapor, kanuni düzenlemeler yaparken hangi ihtiyaçtan doğduğunu, ne gibi sonuçlar doğuracağını, toplumun örf ve âdetleriyle uyum sorunu yaşanıp yaşanmayacağını göz önünde bulundurmanın önemine vurgu yapmaktadır.

Türkiye’de bu durumun tipik bir örneği olarak aile hayatına müdahale eden kanuni düzenlemeleri eleştirel bir yaklaşımla değerlendiren rapor, geleneksel aile düzeninde dinden kaynaklandığı zannedilen bazı yanlış kabuller yüzünden sorunlar yaşandığına da dikkat çekerek ev içi şiddet, kız çocuğunun zorla ve erken yaşta evlendirilmesi, kadına uygulanan baskı gibi yanlış davranışların din kanalıyla meşrulaştırılmak istendiğini tespit etmektedir.

Rapora göre bu problemlerle yüzleşirken kültürün içinden çözümler aramak ve tedbirler geliştirmek yerine, kolaya kaçılarak ve uyum sorunu göz ardı edilerek farklı kültürlere eğilim gösterilmiştir. Böylece bireyci toplum tasavvurunun öneri ve tedbirleri, tepeden inmeci bir üslupla topluma dayatılmıştır. Ailenin, karı-kocanın, ana-babanın ve çocukların sahip olması gereken birtakım haklar ellerinden alınmış; onlardan esirgenen yetkiler, imtiyazlar ya da zorlama hakları devletlere devredilmiştir. Böylece devlet; eğitim ve öğretimden dinle kurulacak ilişki biçimlerine; evlenme yaş ve şekillerinden velayet ve nafaka ilişkilerine; aile üyelerinin ev içi ilişkilerinden birbirlerine karşı hak ve yükümlülüklerine kadar sayısız alanda ana ve tek kural koyucu haline gelmiştir!

Devletin dizayn edici rolünün aile hayatı üzerinde yol açtığı mağduriyetleri incelemek maksadıyla hazırlanan rapor, meseleye ürettiği mağduriyetler bakımından yaklaşarak tartışan taraflara katkı yapmayı amaçlamaktadır.

Toplumun Hücresi Mesabesindeki Aileyi Zedelememek

Raporun hazırlanma gerekçesi önsözünde şu şekilde açıklanmıştır:

“Eski dönemlerde evrenin mükemmel bir düzene göre işlediği varsayılır, insanın ancak evren yasalarına uygun bir sosyal düzen içerisinde mutlu olacağı kabul edilirdi. Aile bu sosyal düzenin en küçük birimi ve yapı taşıydı ve niteliği de o düzene göre şekillenirdi. Merkeziyetçi ve otoriter toplumlarda ataerkil aile yapısına, din merkezli toplumlarda ise rollerin dinî kabullere göre dağıtıldığı aile yapısına rastlanırdı.

Evrendeki mükemmel düzen fikri modernizm tarafından geçersiz kılınınca, insanoğlu bu düzeni keşfetmekten vazgeçip kendi toplum kurgularını oluşturmaya başladı ve bunları gerçek yapmaya girişti. Bu gelişme insan aklının ve iradesinin özgürleşmesi açısından olumluydu. Ancak toplum mühendisliği fikrini de kaçınılmaz olarak beraberinde getirmekteydi. Belli bir toplum kurgusunu esas alan devletler; “Toplum bu değerleri kabul etmeye hazır mı, yeni model toplum değerleriyle örtüşüyor mu?” diye bakmadan dizayn faaliyetine giriştiler. Modern ulus devlet, aynı zamanda ideolojik bir devletti ve böyle davranmayı kendisine bir hak olarak gördü. O dönemlerin kötü bir mirası olarak bugün devletler hâlâ dizayn edici bir tutum içerisindedirler…

Bu rapor, Türkiye’de devletin dizayn edici rolünün aile hayatı üzerinde ne gibi mağduriyetlere yol açtığını incelemek maksadıyla kaleme alınmıştır. Bu çerçevede:

  • Tevhid-i Tedrisat uygulaması, zorunlu resmî eğitim ve zorunlu müfredat dayatması ile düşünce, inanç ve ifade özgürlüğüne aykırı olarak ailelerin çocuklarını yetiştirme haklarının ellerinden nasıl alındığı; bazı ailelerin çocuklarına nasıl ve hangi gerekçelerle el konulduğu/ konulabileceği irdelenmiştir.
  • 6284 sayılı kadına karşı şiddeti önlemeye dönük hazırlandığı söylenen kanun ile gündeme gelen suiistimaller, beslenen ve güçlenen kadın-erkek karşıtlığı, beyana dayalı olarak verilen tedbir kararlarıyla evlilik birliğinin geri dönülmez şekilde nasıl sona erdirildiği ve ailelerin yıkıldığı analiz edilmiştir.
  • Erken yaşlarda meşru bir evlilik ilişkisi yokken gerçekleşen cinsel birliktelikler sorunsuz kabul edilirken, karşılıklı rıza ile ve birbirlerini severek evlenen gençlerin, devlet tarafından belirlenen ve hiçbir objektif/biyolojik kıstasa uymayan evlilik yaşı dayatması ile ne tür mağduriyetlerle baş başa bırakıldıkları gösterilmeye çalışılmıştır.
  • Çok kısa süren hatta fiilen gerçekleşmeyen evlilikler sonrasında bile insanların süresiz nafaka uygulaması ile hapis cezası tehdidi altında nasıl bir ömür borçlandırılabildikleri incelenmiştir.
  • Boşanma süreci ve sonrasında gündeme gelen velayet ilişkilerindeki çarpıklıklar ile icra müdürlüğü kanalıyla gerçekleşen ve polislerin de katıldığı teslimlerde çocukların ve anne-babaların ne tür psikolojik yıkımlara muhatap kılındığı; bu uygulamalarla çocukların, boşanan taraflarca birbirine sıkılan kurşunlar haline nasıl getirildiği gözler önüne serilmeye çalışılmıştır.

Ele aldığı konuların her biri, felsefi zemininden başlayarak sosyolojik sonuçlarına kadar çok boyutlu tartışmayı fazlasıyla hak etmektedir ve tartışılıyor da! Ancak tartışan taraflar kendilerini güçlü bir felsefi zeminde görmekte, durdukları zeminin tartışmalı olduğunu göz önünde bulundurmamakta bu yüzden de tartışmalardan netice alınamamaktadır.

Bir insan hakları kurumu, taraf olmayı zorunlu kılan felsefi ve sosyolojik bir tartışmaya giremez. Misyonu ve ilkeleri gereği meseleye “ürettiği mağduriyetler” yönünden yaklaşmak zorundadır. Hararetli tartışmaların yaşandığı bir vasatta, sadece ürettiği mağduriyetler üzerinden meselelere yaklaşmak muhtemelen pek çok kişi tarafından yeterli bulunmayacaktır. Ancak ürettiği mağduriyetleri objektif bir gözle görmenin tartışmalara ve tartışan taraflara yapacağı katkı göz ardı edilemez. Bu çerçevede biz kurumsal ciddiyetin gereği olarak ilkelerimizin bize çizdiği sınırlardan ayrılmayacağız.” (s.10-11).

Toplumun Yapı Taşı Aileyi İdeolojilere Kurban Etmemek

MAZLUMDER İstanbul Şubesi tarafından hazırlanan “Devletin Aile Yaşamına Müdahalesi Raporu”na dikkat çeken bu haftaki yazımızı raporun sonuç ve değerlendirme kısmını özetle iktibas ederek tamamlayalım:

“Toplumun en küçük birimi ve kadim bir kurum olarak aile, bireyin öne çıktığı modern dönemde tanım ve içerik değişikliğine uğramış ve çeşitli tartışmaların konusu olmuştur. Her din, gelenek ya da ideoloji farklı bir tanım yapsa da, aile; tüm kültürler tarafından toplumun yapı taşı olarak görülürdü. Fakat bu kabul modern dönemle birlikte ve özellikle post modernizmin etkisiyle değişmeye başlamıştır.

Birey eksenli tasavvurun hâkim olduğu yeni dönemde bütün ilişki biçimleri değişmiş, kapitalizmin yükselmesi ve modern ulus devletlerin hemen her alanda söz sahibi olmaya başlamasıyla içinden çıkılamaz problemler her tarafımızı kuşatmıştır…

Modern ulus devletler o kadar etkili ve müdahaleci hale gelmiştir ki, binlerce yıldır nasıl yapılıyorsa bugün de öyle karşılıklı rıza ile ve kendi dinlerine ya da geleneklerine uygun olarak evlenen gençlerin evliliğini yok saymakta, çoğunlukla birkaç yaş büyük olan kocayı tecavüzcü damgası vurarak cezalandırmaktadır. Bugün hiç de azımsanmayacak sayıdaki masum, “erken yaşta evlilik” iddiasıyla cezaevlerinde tutulmakta ve birçok eş, çocuk, anne ve baba onların yolunu beklemektedir. Bahse konu müdahaleci ve tepeden inmeci bakış sebebiyle sorun göz ardı edilebilmekte ve doğru düzgün tartışılamamaktadır.

Toplumların kendi kültürel kodlarıyla şekillenmiş; aile, karı-koca, kız-kadın-erkek, çocuk, genç, ergen, cinsiyet, cinsellik, beden, namus, örf, adet, gelenek gibi kavram ve örneklikler, çağımızda çeşitli kirli örnekler ya da sapmalar üzerinden düşmanlaştırılmaktadır. Böylece bu kavramlar reddedilip yerine başka bir ideolojinin kavramları kanunlar eliyle ve devlet gücü kullanılarak boca edilmekte veya bahse konu kavramların içi boşaltılarak bu kavramlar yepyeni tanımlarla piyasaya sunulmaktadır.

Hiçbirimiz bu ideolojik dayatmaları kabul etmek, bunlara razı olmak zorunda değiliz! Engin bir bilinçle, modern-post modern dil ve argümanların büyüsüne kapılmadan, kompleks duymadan mücadelemizi sürdürmeli, kendimizin olanı; iyiyi, güzeli, temizi şaşı gözlerle izlemekten vazgeçmeliyiz. Belki bu vazgeçiş bizleri ya da kurumlarımızı belli bir piyasanın dışına itebilir ancak unutulmamalıdır ki asıl olan piyasada bulunmak ya da akredite olmak değil hak ve adalet için mücadele etmektir.

Bütün bu kaygılarla gündemimize gelen bu rapor muhakkak ki birtakım eksiklikler barındırıyor. Ancak temelde ailemizin, hayatımızın ve toplumumuzun önemli alanlarına etki eden müdahaleleri ortaya koyarak bir farkındalık ve bilinç oluşturmayı amaçladık…

Bir giriş denemesi olarak görülmesi gereken raporla Tevhid-i Tedrisat uygulaması, 6284 sayılı kadına karşı şiddeti önlemeye dönük hazırlandığı söylenen kanun, devlet tarafından belirlenen evlilik yaşı dayatması, süresiz nafaka uygulaması ve icra müdürlüğü kanalıyla gerçekleşen teslimlerde çocukların ve anne-babaların ne tür psikolojik yıkımlara muhatap kılındığı gözler önüne serilmeye çalışılmıştır.

Tartışılması ve değerlendirilmesi gereken meseleler elbette ki bunlardan ibaret değildir. Ancak bir insan hakları kuruluşu olarak felsefi veya sosyolojik tartışmalara girmeden bir meselenin ürettiği mağduriyetleri ortaya koymak da önemlidir. Zira durumu düzeltmek isteyenlere ve tartışan taraflara sağlıklı verilerle konuşma imkânı verir.

Bu çerçevede, kanunların ve doğal olarak devletin aileye ve aile hayatına müdahalesinin yakıcı şekilde hissedildiği beş alana ilişkin tespit ve değerlendirmelerimizi içeren DEVLETİN AİLE YAŞAMINA MÜDAHALESİ başlıklı raporumuzu dikkatinize sunuyoruz.”

Raporun süreçlerini yöneten MAZLUMDER İstanbul Şube Başkanı Ali ÖNER’e ve raporun hazırlanmasında emeği geçen Av. Ömer Faruk KARATAŞ, Av. Rumeysa KILIÇ, Av. Mevlana İbrahim Asım BİLİR’e, keza raporu yayınlanmadan önce gözden geçirip değerlendirmeler yapan Av. Kaya KARTAL, Av. Yasin DIVRAK, Nuri YILMAZ, Hüseyin SEVİM, Mehmet Yaşar SOYALAN ve Resul UZAR’a, son derece önemli bir toplumsal sorunumuza eğildikleri ve çözüm önerileri geliştirdikleri için şükranlarımızı sunuyoruz.” (s.47-49).

Kaynak:

Devletin Aile Yaşamına Müdahalesi. MAZLUMDER İstanbul Şubesi, Eylül 2019, 49 s., http://mazlumder.org/tr/main/faaliyetler/duyurular/19/devletin-aile-yasamina-mudahalesi-raporu/13619, Erişim Tarihi: 02.09.2019.

Share via WhatsappShare on FacebookTweet about this on TwitterShare on LinkedInEmail this to someonePrint this page
BAĞIMLILIK İLLETİNE EN BAŞINDAN MÂNİ OLMAK
BAĞIMLILIKLA MÜCADELEDE ÖNLEYİCİ FAKTÖRLERE YOĞUNLAŞMAK

Yorum yap

Yorum