-- İnsanlığın Dertleriyle Dertlenmek

İSTANBUL’DA YAŞAYAN SURİYELİ AİLELERİN PARÇALANMASINA MÂNİ OLMAK

Share via WhatsappShare on FacebookTweet about this on TwitterShare on LinkedInEmail this to someonePrint this page

Suriyeli Ailelerin Parçalanmasına Sessiz Kalmamak

Türkiye’de “geçici koruma altındaki yabancı” statüsünde yaşayan Suriyeliler, kendilerine sunulan birçok hizmet yanında dokuz yıldır çözülemeyen problemlerle mücadele etmeye devam etmektedir. Mesela İstanbul’da kayıtlı olup geçici koruma kimlik belgesi taşımalarına rağmen, herhangi bir sebeple ülkelerine gidip geldiklerinde “çıkış” yaptıkları için kimlikleri iptal edilmektedir. MAZLUMDER’in İstanbul’daki genel merkezine yapılan başvurularda tespit edildiği üzere kişilerin Suriye’ye gitmeleri cenaze, hastalık, akraba ziyareti gibi insani gerekçelere dayanmaktadır (1). Fakat ziyaret izni için başvurdukları kurumlarda “geri dönüş” belgesi imzalatılmakta, bunun ne anlama geldiğini ancak Türkiye’ye döndüklerinde fark ederek kimlik haklarını kaybettiklerini anlamaktadırlar. Bu kişilerin tüm aile üyeleri İstanbul’da kayıtlı olup geçici koruma kimlik belgelerine de sahiptir.

İstanbul’a kayıtlar kapalı olduğu için, mağdurlar başka illere yönlendirilmekte ama yönlendirilen ilden başvuru yaptıklarında kayıtları İstanbul’da görüldüğü için başvuru yapamayacakları söylenerek kayıtları alınmamaktadır… Sonuç olarak kurumlar arasında çaresizlik içerisinde mekik dokuyan mağdurlar kimliksiz ve kaçak bir hayata, her an sınır dışı edilme korkusuyla yaşamaya mecbur bırakılmaktadır.

Örnekler üzerinden meseleyi inceleyen ve “İstanbul Valiliği tarafından Suriyelilere “kayıtlı oldukları illere gitmeleri için” verilen süre bitmiş, ancak gerçekten mazereti olanların tespit edileceği etkin bir yol gösterilmemiştir. Etkin bir araştırma yapılmadan kimliksiz olarak İstanbul’da yaşayan Suriyelilerin kamplara gönderilmesi veya sınır dışı edilmesi temel insan haklarının ihlaline yol açacak ve aileleri parçalayacaktır.” tespitini yapan MAZLUMDER, çözüm önerilerini de şu şekilde sıralamıştır:

  1. Haklı mazereti olanların başvuru yapabilecekleri bir merci acilen ihdas edilmelidir.
  2. Bu mercie başvuru yapanlara, başvuru sonuçlanana kadar süre tanındığını gösteren bir belge verilmelidir.
  3. Soruna kalıcı çözüm bulmak için etkin bir araştırma yapılmalıdır.
  4. Ailesi İstanbul’da yaşayanlara eski kimlikleri teslim edilmelidir (1).

Sorunları Bilimsel Yöntem ve Tekniklerle Tespit Etmek

Türkiye’nin hemen her şehrinde Suriyeli sığınmacı bulunmaktadır. Ancak sığınmacı sorunları daha çok İstanbul’da karşımıza çıkmaktadır. Bu haftaki yazımda, İstanbul’da yaşayan Suriyeli sığınmacıların göç sonrasında yaşadıkları sorunları inceleyen bir doktora tezine dikkatlerinizi çekmekte yarar görüyorum.

Yalova Üniversitesi’nde, Sosyal Hizmet Doktora Programı’nda dört yıl boyunca danışmanlığımda yürütülen ve Eylül 2018’de tamamlanan çalışma Arş.Gör.Dr. Güler GÜNEŞ ASLAN’a ait. 76 Suriyeli sığınmacı ile Türkçe, Arapça ve Kürtçe bilen tercüman eşliğinde derinlemesine mülakatlar yapılarak elde edilen veriler analiz edilip temalara ayrılmıştır. Alanda belirlenen sorun temaları tartışıldıktan sonra çözüm önerileri de sunulmuştur.

“Sığınmacılara Yönelik Sosyal Hizmet Uygulamalarında Yaşanan Sorunlar ve Çözüm Önerileri: İstanbul’daki Suriyeli Sığınmacılar Örneği” başlıklı bu tez çalışmasından (2) ürettiğimiz “Suriyeli Sığınmacıların Türkiye’ye Göç Sonrası Yaşadığı Sorunlar: İstanbul Örneği” başlıklı makaleye (3) göre Suriyeli sığınmacıların Türkiye’de yaşadığı sorunlar çok geniş bir yelpaze oluşturmaktadır. Sorun temaları temel ihtiyaçlarını karşılama, toplum tarafından saygı ve değer görme, topluma katılım gibi çeşitli alanlarla ilgilidir. Çalışmanın tartışma ve sonuç kısmını şöylece özetleyebiliriz:

“Savaş ve zorunlu göç sebebiyle ortaya çıkan maddi ve manevi kayıplar ve travmalar karşılaşılan yeni sorunlarla baş etmeyi zorlaştırmaktadır. Farklı bir ülkeye göç etmekten kaynaklanan gelinen ülkenin dilini bilmemek diğer sorunları besleyen önemli bir ana sorundur. Katılımcıların büyük çoğunluğu Türkçe bilmemektedir ya da kısıtlı düzeyde Türkçe bilmektedir. Bu durum günlük hayatı, çalışma hayatını ve resmî dairelerle iletişimi olumsuz etkilemektedir. Sığınmacılar kendileriyle ilgili mevzuata da hâkim olmadıkları için çeşitli hak ve ödevlerinden haberdar olamamaktadır. Bu açıdan kayıt olma, kimlik belgesi edinme, hastane, okul gibi yerlerden kamu hizmeti alma hususlarında oldukça zorlanmaktadırlar. Bu durum Suriyelilere kamu hizmeti veren personeli de olumsuz yönde etkilemektedir. Tercüman bulunduran kurumlarda işler görece daha kolay olsa da tercümanı olmayan kurumlar açısından iş zorlaşmaktadır. Dil bilmemek Suriyeli kadınları daha izole bir hayata mahkûm etmektedir. Suriyeli kadınlar açısından Suriyeli erkeklerin korumacı tutumunun da bunun üzerinde etken olduğu gözlenmiştir.” (s.1618).

“Katılımcıların resmî dairelerdeki işleriyle ilgili yaşadıkları en önemli sorun kimlik belgesi sorunudur. Suriyeliler Türkiye’ye ilk geldiklerinde kendilerine misafir olduklarını gösteren bir kart verilmiştir. Daha sonra Suriyeliler kamu idaresi tarafından kayıt olmaya teşvik edilmiş ve bulundukları şehirde geçerli olan ve 98’le başlayan kimlik numarası olan kimlik belgesi verilmiştir. Bu uygulama yeniden değiştirilmiş ve bu sefer kamu idaresi tarafından 99’la başlayan 11 haneli kimlik numarası olan yeni bir kimlik belgesi verilmeye başlanmıştır. Bazı katılımcılar ilgili kimlik belgesine sahip değilken, bazıları farklı şehirde kayıtlı kimlik belgesine, bazıları da 98’le başlayan kimlik belgesine sahiptir. Katılımcılar, 98 ile başlayan kimlik numaralı kimlik belgesi yerine, 99’la başlayan kimlik numaralı kimlik belgesi almakta zorlandıklarını ya da kayıtlarını İstanbul’a almakta zorlandıklarını beyan etmiştir.

Kimlik belgesi sorunu önemli bir meseledir. Çünkü kişileri kamu hizmeti almaktan mahrum etmektedir. Bir vakada bir kadın başka bir kadının kimlik belgesi ile doğum yapmıştır. Dolayısıyla kendi çocuğunun kimlik belgesinde başka bir kadının ismi yazmaktadır. Kimlik belgesi almayı zorlaştıran önemli sebeplerden biri müracaat için istenen belgelerin bölgeden bölgeye değişmesidir. İlaveten bazı Suriyeliler kimlik belgesi almak için müracaat ettiklerinde kendilerinden üzerlerine kayıtlı fatura ve ikametgâh istendiğini beyan etmiştir. Ancak, kimlik belgesi olmayan birinin bunları edinmesi imkânsızdır. Kimlik belgesi alırken istenen belgelerin de bölgeden bölgeye değişmesi hizmet verenler açısından uygulama farklılığı olduğunu göstermektedir. Bu durum hizmet veren ve hizmet alanlar açısından dezenformasyon olduğunu göstermektedir.

Dil sorununun etkisiyle Suriyelilerin daha çok bedensel emeğin yoğun olarak verildiği konfeksiyon, inşaat, lokantacılık, marangozluk, ayakkabıcılık, fırıncılık, elektrikçilik gibi işlere yöneldikleri görülmüştür. Katılımcılar ve çalıştırılan çocuklar yoğun olarak konfeksiyon alanında çalışmaktadır. Konfeksiyon kayıtsız elemanların yoğun olarak çalıştığı, parça başı ücretlendirme yapıldığı ve ödemelerin zaman zaman düzensiz yapıldığı, çalışma saatlerinin zaman zaman uzayabildiği bir çalışma alanıdır… Yükseköğretim mezunu olanlar da kendi mesleklerini -dili öğrenememe ve diploma denkliği alamamaktan dolayı- yapamamaktadır.” (s.1619).

Suriyeli sığınmacıların aynı işi yapan Türk işçilere kıyasla daha düşük ücret alıp daha fazla süre çalıştıkları, ücretlerinin işveren tarafından eksik veya düzensiz verildiği ya da hiç verilmediği, çoğunun sigortasız ve eğitimlerine göre vasıfsız işlerde çalıştıkları, çalışma ortamında taciz ve şiddete maruz kaldıkları, Türk işçilerin de işsizlik ve iş piyasasında ücretlerin düşmesinden dolayı Suriyelileri sorumlu tuttukları başka akademik çalışmalarda da tespit edilmiştir.

Çoğu zaman hazırlıksız olarak gerçekleşen sığınma vakalarında ekonomik sorunlar yıpratıcı olmaktadır. İstanbul’da yaşayan Suriyeliler örneğinde daha az gelir getiren işlerde çalışma, kadınların çalışma hayatına katılamaması ya da düşük gelirli işlerde çalışması, engelli ve yaşlıların çalışma hayatına katılamaması gibi sebeplerle temel ihtiyaçlardan kısmak yaygın bir durumdur. Ekonomik sorunlar çocukların çalıştırılmak zorunda kalması ve bu yüzden eğitimden mahrum bırakılmaları sonucunu da doğurmaktadır.

“Ekonomik sorunların diğer uzantısı barınma sorunlarıdır. Bazı katılımcılar birkaç aile beraber yaşadıklarını beyan ederken, katılımcılar yaygın olarak kötü şartlardaki evlerde yaşadıklarını buna rağmen yüksek kira ödediklerini beyan etmiştir. Yakın akrabalarla birkaç aile iç içe yaşamanın, özel alan kalmaması ve çocuk yetiştirirken zorlanmak gibi ev içi sorunlara sebep olduğunu bazı katılımcılar belirtmiştir.” (s.1621).

Suriyeli Sığınmacılara Psiko-sosyal Destek Sağlamak

“Dil bilmemekle etkileşim halinde olan bir diğer sorun psiko-sosyal sorunlardır. Öncelikle Türk toplumu ve Suriyeliler yeterince etkileşime girmemektedir. Katılımcılar çoğunlukla Türklerle arkadaş olmak, komşuluk yapmak ve birbirine gidip gelmek gibi sosyal etkileşimlere girememektedir. Bazı katılımcılarla etkileşim halinde olanlar genelde Arapça veya Kürtçe bilen Türk vatandaşlarıdır. Ortak dil bilmeden arkadaşlık veya komşuluk etmek, birbirine gidip gelmek gibi etkileşimler nadir olarak görülmektedir. Türk toplumundan kötü davranış ve dışlanma ile karşılaştığını belirten Suriyeliler bulunmaktadır. Kimisi de dil bilmediği için izole bir hayat sürmekte ve bu tür etkileşimlerden kaçınmaktadır. Suriyeliler genellikle aile fertleriyle ve diğer Suriyelilerle görüşmekte, yaşanılan sorunlar aile içi yardımlaşma ve diğer Suriyelilerden gelen enformasyonla halledilmeye çalışılmaktadır.

Yalnızlık, sosyal izolasyon yaygın olarak görülürken bununla beraber duygusal tükenmişlik, sorunlar karşısında çaresizlik yaygın olarak dile getirilmektedir.  Kayıp ve travma yaşamak yaygın olarak görülmektedir. Savaşa maruz kalmak, yaralanmak, sağlığını, sevdiklerini, evini, mal varlığını, vatanını kaybetmek gibi travmatik kayıplara ek olarak göç sonrası aile fertlerinin ve akrabalarının birbirinden ayrılması katılımcı Suriyelileri derinden etkilemektedir.” (s.1622).

“Vatanlarına geri dönüşle ilgili belirsizlik kişileri geçicilik ve kalıcılık arasında arafta bırakmaktadır. “Nasılsa döneceğiz” düşüncesiyle dil öğrenilmemekte, bunun yanında “evimiz yıkıldı, savaş var nereye döneceğiz” düşüncesi dile getirilmektedir. Kimisi farklı bir ülkeye gitmeyi düşünürken, kimisi de bir gün ülkesine geri dönmeyi hayal etmektedir.

Ev içi şiddet, çocuk yetiştirme sorunları gibi ev içi sorunlar yaygın olmasa da dile getirilmiştir. Suç mağduru olmak, kaçırılma korkusu da yaygın olmasa da dile getirilen bir diğer sorundur. Sağlık sorunları ve sağlık hizmetlerine erişim sorunu dile getirilen diğer sorundur. Sağlık hizmetlerine erişimi, kimlik belgesi sahibi olmamak ve dil bilmemek etkilemektedir. Eğitimle ilgili dile getirilen sorunlara bakılırsa maddi imkânsızlıklar yetişkinler açısından eğitim kaynağına erişememeyi, çocuk ve gençler açısından eğitimden uzak kalmayı doğurmaktadır. Katılımcılar arasında çocukların çalıştırılması çok yaygın değilse de göz ardı edilemeyecek durumdadır. Çalıştırılan çocukların erkek çocuklar olduğu görülmüştür (s.1623).

Katılımcıların yaklaşık beşte biri hiçbir yerden sosyal destek alamadıklarını belirtirken, azımsanmayacak bir kısmının da sosyal destek ve sosyal hizmet hakkında bilgi sahibi olmadığı gözlenmiştir. Sosyal hizmetin ne olduğu sorulduğunda katılımcıların hiçbirisi sosyal hizmeti bilmediğini beyan etmiştir. Bu durum sığınmacıların psiko-sosyal ve ekonomik sorunlarının etkisini daha da ağırlaştırmaktadır.” (s.1624).

Sorunlara Hakkaniyet Temelinde Kalıcı Çözümler Bulmak

Sonuç olarak Suriyeli sığınmacıların maruz kaldığı ekonomik sorunlar, bağlantılı olarak barınma sorunlarını beraberinde getirmekte, sığınmacılar temel ihtiyaçlarından kısarak gelirlerinin çoğunu kiraya vermektedirler. Sıklıkla dile getirilen kimlik belgesi sorunu, kamudan eğitim, sağlık, sosyal yardım gibi çeşitli hizmetleri almayı doğrudan etkilemektedir. Düzenli şekilde sosyal yardım almak toplumda zannedildiğinin aksine yaygın bir uygulama değildir. Yaşanılan kayıp ve travmalar, zorlu hayat şartları ve sosyal izolasyon sığınmacılarda tükenmişlik oluşturmaktadır. Akrabalık bağlarına önem veren Suriyeliler, aile fertleri ve yakın akrabalardan uzak kalmayı önemli bir sorun olarak görmektedir. Bu durum sığınmacıların sosyal destek mekanizmalarını zayıflatmaktadır. Göç süreciyle ilgili belirsizlik, hayat şartları, kültürel farklılıklar ve vatan hasreti gelinen topluma uyumu olumsuz etkilemektedir (s.1625). Belirlenen sorun alanlarından yola çıkılarak şu öneriler getirilebilir (3):

  1. Sığınmacılar topluma katılım, yasal hak ve sorumluluklar, Türkiye’nin toplumsal yapısı ve kendileri için gerekli olan kurumsal ve sosyal kaynaklar hakkında bilgilendirilmelidir.
  2. Sığınmacı ve mültecilikle ilgili toplumda dolaşan kötü propagandaya malzeme teşkil eden yanlış bilgiler ayıklanmalı, toplumda yaygın olarak kullanılan haberleşme kaynaklarında topluma doğru bilgilendirme yapılmalıdır. Sığınmacı ve mültecilerle ilgili çalışan kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşları halkı doğru bilgilendirici dokümanlar yayınlamalıdır. Yine ilgili kuruluşlar tarafından göçmenlerin topluma sağladıkları faydalar da vurgulanmalıdır.
  3. Sığınmacı ve mültecilerle ilgili çalışan devlet kurumları ve sivil toplum kuruluşları, bu insanlarla ilgili bilgileri içeren bir veri tabanı oluşturmalı ve çeşitli hizmetleri eşgüdüm halinde gerçekleştirmelidir.
  4. Kamu çalışanları sığınmacılar ve mültecilere yönelik mevzuat ve bu kişilerin hakları konusunda bilgilendirilmelidir. Bu durum sığınmacıların teori ve uygulama arasındaki farklılıklardan kaynaklanan hak kayıplarını azaltabilecektir. Böylece ilgili yasanın hedeflediği sosyal uyum daha hızlı ve daha etkin şekilde gerçekleştirilebilir.” (s.1626).

Devleti yöneten ve toplumu yönlendirenler başta olmak üzere tüm ilgililerin bu ve benzeri çalışmaları inceleyerek hakkaniyet temelinde çözüm odaklı söylem ve eylemler ortaya koyması temennisiyle… (4).

Kaynaklar:

  1. (2019). “Suriyeli Aileler Parçalanmasın!”. http://istanbul.mazlumder.org/tr/main/faaliyetler/basin-aciklamalari/1/suriyeli-aileler-haksiz-yere-parcalanmasin/13662, 02.11.2019.
  2. GÜNEŞ ASLAN, Güler. (2018). Sığınmacılara Yönelik Sosyal Hizmet Uygulamalarında Yaşanan Sorunlar ve Çözüm Önerileri: İstanbul’daki Suriyeli Sığınmacılar Örneği. Doktora Tezi. Yalova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eylül 2018, 211 s. https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezSorguSonucYeni.jsp, 30.09.2018.
  3. GÜNEŞ ASLAN, Güler ve Fethi GÜNGÖR. (2019). “Suriyeli Sığınmacıların Türkiye’ye Göç Sonrası Yaşadığı Sorunlar: İstanbul Örneği”. OPUS Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, ISSN: 2528-9527, E-ISSN: 2528-9535 Yıl: 9, Cilt: 11, Sayı: 18, s.1602-1632. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/724674, 01.06.2019.
  4. GÜNGÖR, Fethi. (2015). “Suriyeli Mültecilere Hakkaniyetle Davranabilmek”. https://fethigungor.net/dirilis-postasi/suriyeli-multecilere-hakkaniyetle-davranabilmek/, 08.06.2015.
Share via WhatsappShare on FacebookTweet about this on TwitterShare on LinkedInEmail this to someonePrint this page
SURİYE’DE REJİMİN AĞIR HAK İHLALLERİNİ GÖRMEK VE DUYMAK
SOSYAL SAĞLIĞIMIZI KORUMAK İÇİN ŞİDDETTEN UZAK DURMAK

Yorum yap

Yorum

  1. Değerli sosyolog bilim adamı Prof.Dr. Fethi Güngör, Ortadoğu’nun, dolayısı ile T.C.’nin büyük sorunu, Suriye trajedisi ve insanlarının perişanlığını gündeme getirdi.
    Birileri petrol üzerinden RANT peşinde çılgın filler gibi ortalığı darma dağın ederken, Türkiye devleti ve insanları, 4 milyon yabancıyı 9 yıldır evinde yurdunda lokmasını paylaşarak beslemek, barındırmak ve ihtiyaçlarını karşılamak zorunda kaldı.
    T.C. Devleti ve insanları, komşuluk, din kardeşliği ilkeleri ile bu yükü seve seve taşımakta ise de dili, kültürü ve kimliği farklı dört milyon insanı yıllarca sırtında taşımanın, imkânları ve şartları sınırlı bu devlet ve halk için ağır bir yük olduğunu kabul etmek lazım.
    Bu yükün altında, devlet birimlerinin de insanların da hatalı işleri ve davranışları mutlaka oluyor. Zaman zaman medyaya yansıyan tatsız hadiselere tanık oluyoruz.
    Bu gerçeği kabul etmekle birlikte, yazıda sıralanan isteklerin karşılanması, devlet birimlerinin kaçınılmaz görevidir.
    Bu saatten sonra, bu insanların mağdur edilmeleri, yapılan bu kadar hizmetin ve fedakârlıkların değersizleşmesine neden olur.