-- Hakkın Elinden Tutmak

HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ İÇSELLEŞTİRMEK -Bireysel Başvuru Sistemini Değerlendirmek-

Share via WhatsappShare on FacebookTweet about this on TwitterShare on LinkedInEmail this to someonePrint this page

Türkiye’de 2010 yılında halk oyuna sunulan Anayasa değişikliğiyle 23.09.2012 tarihinde Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) görevlerine bireysel başvuruları karara bağlama yetkisi de eklenmiştir. Anayasamız uyarınca bireysel başvuru hakkı; T.C. Anayasası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (AİHS) müştereken yer alan haklarından birisinin kamu gücü tarafından ihlal edilmesi ve iç hukuk yollarının tüketilmesi halinde bireyin Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilmesini ifade etmektedir.

Yargı kurumlarımızı T.C. Anayasası ve AİHS ile güvence altına alınan hak ve özgürlüklere uyumlu olacak şekilde güçlendirerek Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru sistemini desteklemeyi amaçlayan “Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Sisteminin Desteklenmesi Ortak Projesi”nin (SIAC: Joint Project on Supporting the Individual Application to the Constitutional Court in Turkey) kapanış konferansı 23-24 Eylül 2019 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirildi. Yalova Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekan Vekili sıfatıyla iştirak ettiğim bu önemli konferansa kısa notlarla dikkatlerinizi çekmek istiyorum.

Hukuk Düzeninde Köklü İyileştirmeler Yapmak

Üç yılda 3 bin hâkim ile 3 bin savcıya verilen eğitimler yanında önemli eserlerin yayımlanmasına ve güçlü bir internet sitesinin kurulmasına vesile olan projenin kapanış konferansında açış konuşmasını yapan Anayasa Mahkemesi Başkanı Prof.Dr. Zühtü ARSLAN, devrim niteliğinde bir değişime yol açan bireysel başvuru düzenlemesini “ülkemizde hukuk alanında yapılan en büyük reformlardan biri” olarak tanımladı.

Temel hak ve özgürlüklerin korunduğu adil ve çoğulcu bir düzenin zaruretine değinen Sayın Arslan’ın konuşmasında vurguladığı hususları şu şekilde özetleyebiliriz:

“Konuşmama biraz kışkırtıcı bir soruyla başlamak istiyorum. “Bizim gibi olmayanlarla, kısacası “öteki”lerle nasıl birlikte yaşayacağız?” Kanaatimce medeniyetin kadim sorusu ve sorunu budur…

Günümüzde hızla yayılan terör, yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve İslamofobi; çoğulculuğu, dolayısıyla birlikte yaşamı ciddi şekilde tehdit etmektedir…

Farklılıklarla birlikte yaşamanın diğer bir şartı adil bir hukuk düzeninin kurulmasıdır. Aslında parçası olduğumuz Avrupa’nın tarihi bu düzenin kurulması için verilen mücadeleler tarihidir. Bu konuda lineer bir çizginin olmadığı, zaman zaman demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarını paranteze alan ters dalgaların yaşandığı hepimizin malumudur…

2012 yılının 23 Eylül günü, yani tam yedi yıl önce bugün uygulamaya geçen bireysel başvuru, Türk hukuk düzeninde devrim niteliğinde bir değişime yol açmıştır. Bu yönüyle bireysel başvuru, ülkemizde hukuk alanında yapılan en büyük reformlardan biridir…” (Arslan, 2019).

Ülkede Temel Haklar Standardını Yükseltmek

“Bireysel başvurunun ilkesel hedefi ülkede temel haklar standardının yükseltilmesini sağlamaktır. Bireysel başvuruları inceleme yetkisiyle birlikte, anayasa koyucunun ifadesiyle, “Anayasa Mahkemesine, özgürlükleri koruma ve geliştirme misyonu” yüklenmiştir.

Bireysel başvurunun pratik hedefi ise hak ihlali iddialarının ulusal sınırlar içerisinde incelenmesini ve varsa ihlallerin uluslararası yargı organlarına taşınmadan giderilmesini sağlamaktır. Kuşkusuz bu hedefin gerçekleşmesi, Türkiye’den uluslararası yargı organlarına yapılacak başvuruların sayısını azaltacaktı…

Memnuniyetle ifade etmem gerekir ki, bireysel başvurunun yedi yıllık uygulaması, anayasa koyucunun bu iki hedefinin de önemli ölçüde gerçekleştiğini göstermektedir…

Anayasa Mahkemesinin ihlale ve giderime hükmetmek suretiyle binlerce bireyi tatmin etmesinin yanında kabul edilemezlik ya da ihlal olmadığı şeklinde sonuçlandırdığı başvurulardan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşınanlar arasında oldukça az sayıdaki başvurunun farklı şekilde sonuçlandırıldığı görülmektedir. Dolayısıyla bireysel başvuru yoluna ilişkin Anayasa değişikliğinin hak ihlali iddialarının önemli bir bölümünün Türk hukuk sistemi içinde çözülmesi amacı önemli ölçüde gerçekleşmiştir…

23 Eylül 2012 tarihinden bu yana Mahkememize 244 binin üzerinde başvuru yapılmış, bunun 197 bin kadarı sonuçlandırılmıştır… Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru yoluyla ülkedeki tüm hak ihlali iddialarını tek tek inceleyip çözüme kavuşturamaz. Bu mümkün de değildir. Mahkemenin görevi, ihlalin kaynaklarını tespit etmek suretiyle yeni ihlalleri önleyecek şekilde temel ilke ve esasları belirlemektir. Özellikle ihlal kararlarından sonra derece mahkemelerinin aynı ya da benzer uyuşmazlıklarda tespit edilen ilkeleri uygulamaları, yeni başvuruların yapılmasını beklememeleri gerekir.

Öte yandan ihlalin kanundan kaynaklandığı durumlarda da yasama organının gerekli değişiklikleri, belirtilen gerekçeler ışığında zaman kaybetmeden yapması, yeni ihlallerin ortaya çıkmasını önleyecektir…” (Arslan, 2019).

Daha İyi Bir Dünya İçin Hukukun Üstünlüğünü İçselleştirmek

“Daha iyi bir dünya için çalışma sorumluluğu, sadece kendimiz için değil, gelecek nesiller için de taşımamız gereken bir sorumluluktur. Zira bir Keşmir atasözünde söylendiği gibi, “Bize bu dünya atalarımızdan miras kalmadı, onu torunlarımızdan ödünç aldık”.

Bu sorumluluğu yerine getirmek ve kurucusu olduğumuz Avrupa Konseyi’nin üzerine bina edildiği demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları değerlerini ters dalgalar karşısında korumak için dayanışma içinde olmak zorundayız. Gerçekten de bu ortak değerlerin düşmanları olan terör, ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslamofobi gibi hastalıklarla kararlı bir mücadele ulusal ve uluslararası düzeyde dayanışmayı gerektirmektedir.

İnsanlar arasındaki organik ilişkiyi ve dayanışmayı en veciz şekilde ifade edenlerden biri hiç şüphesiz Sadi Şirazi olmuştur. Yaklaşık sekiz asır önce yazdığı Gülistan’da Sadi diyor ki; “Başkalarının acılarından sıkıntı duymayana insan sıfatını vermek yakışmaz.

Birleşmiş Milletler’in New York’taki binasının girişinde yazılı olan “Benî Âdem” şiirindeki bu mesajı hayata geçirmedikçe dünyanın farklı bölgelerinde yaşanan temel hak ihlalleri ve acılar devam edecektir. Sadi’nin mesajını içselleştirenlerden biri olan Nelson Mandela, “öteki” ile ilişkiyi özgürlük üzerinden çok iyi ifade etmiştir. Mandela’ya göre “özgür olmak, sadece zincirlerden kurtulmak değil, başkalarının özgürlüğüne saygı gösterecek ve onu yükseltecek şekilde yaşamaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, başarıyla uygulanmış olan bu projenin başlangıcından kapanış konferansına kadar her aşamada emeği geçenlere, paydaş kurumlara ve oturumlarda sunum yapacak tüm katılımcılara teşekkür ediyorum.” (Arslan, 2019).

Kapanış konferansında yaptığı konuşmada; “Bağımsız yargı hukukun üstünlüğünün temel taşıdır. Temel ilkelerin sorgulandığı bu dönemde aklımızı ve kalbimizi cesaretle kullanmaya devam etmeliyiz.” diyen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkanvekili Robert SPANO, 15 Temmuz sonrasında Strazburg (AİHM) Mahkemesi’ne Türkiye aleyhine 36 bin başvuru yapıldığın, ancak iç hukuk süreci tüketilmediği için bunların sadece 4 bin kadarının dikkate alındığını belirtti.

Bireysel Başvuru Yoluyla Hak Eksenli Bir Mekanizma Kurmak

SIAC Projesinin kapanış konferansında bireysel başvurunun Türkiye’de temel hakların korunmasındaki rolünü ele alan ilk oturumunda söz alan Anayasa Mahkemesi Üyesi Prof.Dr. Yusuf Şevki HAKYEMEZ, bireysel başvuru sisteminin yedi yıllık dönemdeki etkisini anlattı. AYM kararlarına siyaset kurumunun tepkilerini normal ve faydalı bulduklarını, akademik camianın hukuk temelindeki eleştirilerinden istifade ettiklerini, AYM’nin son yedi yılda bireysel başvuru sebebiyle Türkiye’de insan haklarının yükselmesine katkı yaptığını belirten Hakyemez, daha iyi bir bireysel başvuru sistemi için şu önerileri getirdi:

  1. AYM’nin bir süper temyiz mahkemesi olmadığı vurgulanmalıdır.
  2. Başvuru formundaki yetersizlikler giderilmelidir.
  3. Etkili iç hukuk yolları tüketilmeden başvuru yapılması engellenmelidir.
  4. Bireysel başvuru alanında uzmanlaşmış hukukçuların da desteğiyle süreç ve form iyileştirilmelidir.

İlk oturumda söz alan Yargıtay 19. Ceza Dairesi Üyesi Dr. İhsan BAŞTÜRK ise hak eksenli bir mekanizma kurulmasının bireysel başvuru sisteminin en önemli kazanımı olduğuna dikkat çekerek, bireysel başvuru süresinin uzatılmasıyla şeffaf ve öngörülebilir bir başvuru süreci oluşturulmasının önemine değindi.

Konferansın ilk günkü oturumlarında söz alan diğer konuşmacılardan Danıştay 13. Daire Üyesi Doç.Dr. Gürsel ÖZKAN, bireysel başvuru hakkının devlet ile milletin bütünleşmesine olumlu katkı yaptığını, Federal Almanya Yüksek Mahkemesi Üyesi Christiane SCHMALTZ ise Almanya’da 50’li yıllardan beri biriken tecrübesiyle AYM’nin üç temel alanda yetkili olduğunu; alt mahkemelerin hükümlerini bozabildiğini/iade edebildiğini, yasalarda iyileştirme isteyebildiğini ve tedbir kararları alabildiğini anlattı.

Yasalarda İhlale Zemin Hazırlayan Hususları Gidermek

Konferansın ikinci gününde 24 Eylül 2019 Salı günü akdedilen üçüncü oturumda bireysel başvuru kararlarının nasıl takip ve icra edildiğini anlatan Anayasa Mahkemesi Başraportörü Ayhan KILIÇ, özetle şu hususlara değindi:

“AYM kararları bağlayıcıdır ancak AYM, kendi kararlarının uygulanmasını sağlamak amacıyla bir kolluk birimine sahip değildir. Esasen buna gerek de yoktur. AYM kararlarına ilgili idari ve yargısal kurumlar kendiliğinden uyarlar. Bunun aksi düşünülemez. Bu nedenle AYM kararlarının bağlayıcılığının tartışma konusu dahi edilmemesi gerekir.

Bireysel başvuruda sübjektif amaç bireysel mağduriyetleri gidermek, objektif amaç ise yasalarda ihlale zemin hazırlayan hususları gidermektir. Bireysel hak ihlallerinin giderilmesi bağlamında ihlali tespit etmek yetmez, mağduriyeti gidermek de gerekir. Eski hale iade, yani o ihlal olmasaydı kişi hangi halde olacak idiyse o hale iade gerekir. Bunun mümkün olmadığı durumlarda ise tazminata hükmeder.

AYM’ne, kesinleşmiş hukuksal durumları ortadan kaldırdığı, dolayısıyla hukuk güvenliğini ihlal ettiği yönünde eleştiriler yöneltilmektedir. Bu, nispeten doğrudur. Bazı durumlarda eski hale iadenin sağlanabilmesi için kesinleşmiş yargısal kararların ortadan kaldırılması gerekebilmektedir. Bireysel başvurunun doğası bunu gerektirir. Kesinleşmiş hukuki durumların ortadan kaldırılmasını temin edemeyecekse bireysel başvurunun varlık amacı ortadan kalkar.

Bizim sistemimizde AYM, ihlale yol açtığını tespit ettiği kesinleşmiş yargı kararını iptal kudretini haiz değildir. Oysa bireysel başvuru sistemini kabul eden diğer tüm ülkelerde AYM’ler ihlale yol açtığını tespit ettikleri mahkeme kararlarını doğrudan kendileri iptal eder. Dolayısıyla diğer ülkelerde AYM’nin ihlal kararı üzerine yeniden yargılama yapılması gerekip gerekmediği tartışmasına gerek kalmamaktadır. Yargı kararının iptali halinde yeniden yargılama kaçınılmaz hale gelmektedir.

Türk sisteminde AYM’nin ihlale yol açan mahkeme kararını iptal etme yetkisi bulunmadığından “ihlale yol açan kararın” bizzat bu kararı veren mahkeme tarafından yeniden yargılama yoluyla ortadan kaldırılmasından başka bir seçenek kalmamaktadır. Ancak AYM’nin ihlal kararı üzerine yapılacak yeniden yargılama, ilgili usul kanunlarında düzenlenen yeniden yargılamadan farklıdır. AYM ihlal kararı verip giderim olarak yeniden yargılamaya hükmettiği durumlarda derece mahkemesinin lehine ihlal kararı verilen tarafın başvurusunu beklemeksizin ve herhangi bir takdir yetkisini haiz olmaksızın yeniden yargılama yapma yükümlülüğü bulunmaktadır. Derece mahkemesi yeniden yargılama yapmaya başladığı anda önceki hüküm otomatik olarak ortadan kalkar.

Bazen derece mahkemeleri, AYM’nin ihlal kararı üzerine yeniden yargılama yapmayı, usul kanunlarında AYM’nin ihlal kararı vermesinin bir yeniden yargılama sebebi olarak düzenlenmediği gerekçesiyle reddetmektedir. Bu görüşün bir geçerliliği bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı vermesi halinde gerektiğinde yeniden yargılamaya hükmedebileceği kendi kuruluş kanunu olan 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinde açıkça düzenlenmiştir. Bu hükümdeki düzenleme karşısında ayrıca usul kanunlarında benzer bir düzenlemenin bulunmasına ihtiyaç bulunmamaktadır. Yeniden yargılama yapılabilmesi için 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin varlığı yeterlidir.

Bireysel başvurunun asıl amacı sistemik sorunları tespit etmek ve bunların giderilmesine yönelik kararlar vermektir. Bu sebeple tek tek ihlal kararları vermek yerine ihlalin kaynağını kurutmaya yönelik kararların verilmesi daha elzemdir. Bu bağlamda ihlalin idarenin organizasyon eksikliğinden ya da Anayasa’ya aykırı idari uygulamanın teamül haline gelmesinden kaynaklandığı hallerde idareye, bu ihlalin giderilmesi için çağrıda bulunulabilir. Yine aynı şeklinde ihlalin yoruma açık olmayan bir kanun hükmünden kaynaklandığı hallerde bu kanun hükmünün kaldırılması veya değiştirilmesi için yasama organına çağrıda bulunulabilir.

AYM ihlal tespit ettiğinde giderim olarak tazminat ödenmesine de hükmedebilmektedir. AYM, bazı durumlarda yeniden yargılamaya ek olarak tazminata hükmederken, bazı durumlarda sadece tazminata hükmetmektedir.

Bireysel başvurunun asıl amacı sistemik sorunları tespit etmek ve bunların giderilmesine yönelik kararlar vermektir. Bu sebeple tek tek ihlal kararları vermek yerine ihlalin kaynağını kurutmaya yönelik kararların verilmesi daha elzemdir. Bu bağlamda ihlalin idarenin organizasyon eksikliğinden ya da Anayasa’ya aykırı idari uygulamanın teamül haline gelmesinden kaynaklandığı hallerde idareye, bu ihlalin giderilmesi için çağrıda bulunulabilir. Yine aynı şeklinde ihlalin yoruma açık olmayan bir kanun hükmünden kaynaklandığı hallerde bu kanun hükmünün kaldırılması veya değiştirilmesi için yasama organına çağrıda bulunulabilir.

Bu kapsamda AYM’ye yapılan eleştirilerden biri de AYM’nin bireysel başvuruda gizli norm denetimi yaptığıdır. AYM bireysel başvuru kapsamında kanunların da hak ihlaline yol açıp açmadığını denetlemektedir. AYM’nin buna yetkisi vardır. Bireysel başvuru kapsamında yasaklanan husus, “actio popularis”dir. Yani AYM bireysel başvuru kapsamında soyut olarak bir kanunun Anayasa’ya uygunluğunu inceleyemez, ancak kanunun uygulanmasına ilişkin işlem veya eylem söz konusu olduğunda bu kanunun kendisini de inceler.” (Kılıç, 2019).

Konferansın kapanış oturumunda söz olan Avrupa Konseyi İnsan Hakları ve Hukukun Üstünlüğü Genel Müdürlüğü, İnsan Hakları Politika ve İşbirliği Daire Başkanı Mikhail LOBOV, bireysel başvuruyu kabul eden Türkiye’yi kıskandıklarını belirterek “başarılı ve benzersiz” olarak tanımladığı SIAC projesine emeği geçenleri tebrik etti.

6,4 milyon Avroya baliğ olan proje maliyeti Avrupa Birliği (%64), Türkiye Cumhuriyeti (%28) ve Avrupa Konseyi (%8) tarafından karşılanan projede; Yargıtay, Danıştay, Adalet Bakanlığı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, Türkiye Barolar Birliği ve Adalet Akademisi’nin paydaş kurum olarak yer almıştır.

SIAC Projesi’nin iki günlük kapanış konferansında kapanış konuşmasını yapan Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Prof.Dr. Engin YILDIRIM, bireysel başvuru sisteminin henüz çocukluk çağında olduğunu, hak bilinci yerleşmediği sürece projeler yapmanın tek başına yeterli olmayacağını, vatandaşlarımızın Türk yargı sistemine güvenini temin etmenin büyük önem arz ettiğini,  süreç ve çıktı gibi girdi konusuna da eğilmek gerektiğini anlatarak verilen kararların icrasının ve bu kararların yargı kurumlarında ve toplumda karşılık bulmasının girdi meselesine katkı yapabileceğini belirtti.

Ülkemizde hakkaniyet ve hürriyet bilincinin yaygınlaşması ve derinleşmesi uğrunda AYM’nin çabalarını takdirle izliyor, hem millet hem de devlet olarak hukukun üstünlüğünü içselleştirebilmeyi temenni ediyorum…

Kaynaklar:

Share via WhatsappShare on FacebookTweet about this on TwitterShare on LinkedInEmail this to someonePrint this page
HAKKIN ELİNDEN TUTMAK -İnsan Haklarını Yeniden Düşünmek-

Yorum yap

Yorum