-- Çağının Şahidi Olmak, Diriliş Postası

ALİYA’NIN DÜŞÜNCESİNDE ‘İSLAM DÜNYASINI YENİDEN KURMAK’

Share via WhatsappShare on FacebookTweet about this on TwitterShare on LinkedInEmail this to someonePrint this page

İnsanlığın yaşamakta olduğu çok boyutlu krizlere ilişkin fikirleri ve çözüme yönelik aktif mücadelesiyle Aliya İzetbegoviç, çağımızın en büyük tanıklarından biri olarak iyi anlaşılmayı hak eden bir bilge önder olarak sadece Müslümanların değil tüm insanlığın dikkatle mütalaa etmesi gereken bir şahsiyettir.

 

Doğru ve Derinlikli Bilgiye Yaslanan Düşünce Safhasından Organize Edilmiş Eylem Safhasına Geçmek

Müslümanlar düşünsel ve eylemsel bakımdan İslam’ın ideal dengesini yakalamak için çabalamalı ve meydan okumalara karşı yeni çözümler üretebilmelidir. (Aliya)

Hapishanede tuttuğu notlarından oluşan “Özgürlüğe Kaçışım” isimli eserinde; “Cüretkâr bir binayı betonların veya içine yerleştirilmiş çeliğin bir arada tuttuğu doğrudur; ama esas doğru olan, onu bir arada tutan şeyin onun temel denge ve oranları içindeki düşünce olduğu” tespitini yapan Aliya, eserlerinde İslam binasının yeniden nasıl kurulacağına ilişkin düşüncelerini paylaşmaktadır.

Gerek düşünce gerekse siyaset alanında küresel vahşi düzenin pençesinde ezilen bütün bir insanlığın kurtuluşunun; İslam’ın yeniden tarih sahnesine çıkmasıyla mümkün olacağını ifade eden Aliya, bunun için öncelikle Müslümanların özgürleşmesi ve kendi aralarında vahdeti tesis etmesi gerektiğinin altını çizmektedir.

“Batılı paradigmanın artık çöktüğünü, insanlığa bir şey vaat etmekten uzak olduğunu izah eden Aliya, Müslümanlar için bir ufuk ortaya koymaktadır: “Sükûnet ve pasiflik devri ebediyen geçmiştir… Sorunların ve zorlukların büyüklüğü milyonların tam teşekküllü eylemini gerektirmektedir.” O nedenle Müslümanların, hangi tarafta ve nereye ait olduklarını bilmeleri elzemdir ve İslam dünyasının kaderini ellerine almaya mecburdurlar. Bu yüzden, doğru ve derinlikli bilgiye yaslanan düşünce safhasından organize edilmiş eylem safhasına geçmek gerekmektedir. Aliya’dan bize intikal eden entelektüel miras içerisinde, modern dünyanın açmazlarını, küresel/emperyalist siyasetin kodlarını ve Şarkiyatçı bilim felsefesinin köklerinin analizini ortaya koymak fikir dünyamızda yeni açılımlar ortaya koymamıza vesile olacaktır. Aliya’nın eserleri incelendiğinde görülecektir ki; onun teorisi, pratiğin içerisinde şekillenmiş ve olgunlaşmıştır. Aliya, bu yönüyle değerlidir ve söylemleri altında birer yaşanmışlık barındırmaktadır.” (Güvendi, 2013:11).

 

İslam Birliği İdealini Canlı Tutmak

Din ile bilim, ahlâk ile siyaset, bireysel ile toplumsal, maddi olan ile manevi olan arasında arabuluculuk yapmaya talip olan İslam düşüncesi, yeni şekil ve araçlar bulmakla mükelleftir. (Aliya)

Etnik ve kültürel çoğulculuğun yoğun olduğu bir coğrafyada yaşayan bir düşünür ve devlet adamı olarak Aliya’nın İslam birliği ideali konusunda bize sundukları dikkatle mütalaa edilmesi gereken önemli tahlillerdir. Müslüman coğrafyamızda oynanan kirli oyunların girdabında boğulmadan küresel vahşi düzenin kodlarını deşifre etmede ve Müslümanların vahdetini sağlamada Aliya’nın özgüveni yüksek cesur tahlilleri mühim bir imkân olarak önümüzde durmaktadır.

İLEM’in 26 Ekim 2013 tarihinde Üsküdar Belediyesi ile birlikte gerçekleştirdiği “Doğu Batı Arasında İslam Birliği İdeali: Vefatının 10. Yılında Aliya İzzetbegoviç” sempozyumunda sunulan on tebliği ihtiva eden ve Aliya’nın fikir dünyasını yakından tanıyarak onun “Doğu ile Batı arasında İslam birliği ideali”ni yeniden tefekkür etmek için önemli bir katkı sağlayan kitabın Alev Erkilet’e ait bölümünden kısa bir iktibas konuyu izah için yeterli olacaktır.

 

Dünyayı Yeniden Şekillendirmede İslam’ın Dengeli Rolünü Takdir Etmek

Aliya, İslam dünyasında yaygın olan mehdi beklentisi gibi pek çok inanç ve pratiğe bütünselci yaklaşımdan hareketle karşı çıkmaktadır.

“Aliya İzzetbegoviç’e göre, çağdaş dünyaya damgasını vuran ideolojik çatışmalar içinde İslam’ın yerinin neresi olduğu sorusuna cevap vermek zorunludur ve bu sorgulama dünyayı şekillendirmede İslam’ın rolünün ne olacağına dair tartışmalar açısından da belirleyici olacaktır. Ona göre dünya görüşleri üç kümede toplanabilir:

“Dinî/Maneviyatçı, Materyalist ve İslami… En eski zamanlardan bugüne kadar ortaya atılmış bütün ideoloji, felsefe ve düşünce sistemleri bu üç temel dünya görüşünden birine dayanmaktadır. Bunlardan birincisine göre yegâne ve esas varlık ruhtur; ikincisine göre maddedir. Üçüncüsüne gelince o, ruh ve maddenin bir arada varoluşundan yola çıkmaktadır.” (2011:11).

Aliya da Sorokin’e benzer şekilde; ilki salt madde ötesi gerçekliğe temellenme gayreti içinde bulunan, ikincisi salt duyu organlarıyla kavranabilen maddi gerçekliği esas alan, sonuncusu da insan doğasının çift yönlülüğünü dikkate alarak hem maddeye hem de madde üstü olan gerçekliğe dayanan ‘İslami’ dünya görüşlerinden söz eder:

“Eskiler iki cevherden, ruh ve maddeden bahsederlerdi… Gerçekten de bütün büyük felsefe ekolleri monistik idiler… Haddizatında insan olmamız itibariyle biz iki gerçek içinde bulunmaktayız… Tekli hayat insan için bir bakıma ‘teknik’ bakımdan mümkün değildir. ‘Kâlû belâ’dan, insanın ‘dünyanın içine’ veya ‘sosyal hakikatin içine’ itildiği andan beri bu böyledir.” (2011:13).

Burada açıklanan düşünce, insanın dünyevi bir varlık hâline geldikten sonra maddeyi tümüyle terk/ret etmesinin imkân dışı kaldığıdır. Bu nedenle maneviyatçı yahut ‘dinî’ olarak ifade edilen dünya görüşleri sonuna vardırıldığında (diyalektik manada potansiyellerinin tümüyle açıldığı noktada) insana yaşama imkânı bırakmazlar. Bu son nokta, insana bedenden ve dünyadan firar etmek dışında bir seçeneğin bırakılmadığı noktadır.” (Erkilet, 2013:37).

“Saf dinin ve materyalizmin hayatın sadece bir yönünü ifade eden bir hususu bir bütün teşkil eden hayata uygulamaya çalışırken ister istemez deforme olmak zorunda kalacak sistemler olduğunu belirten İzzetbegoviç, “İslam dünyasının asıl özelliğinin bu düalizmi anlamak ve kabul etmek, sonra da yenmek” (2011:19) olduğunu belirtir. Nitekim Aliya’ya göre İslam;

  • Ruha, şuura, cana ve özneye vurgu yapan dinî tutumlar ile; maddeye, varlığa, vücuda ve nesneye vurgu yapan materyalist yaklaşımlara karşı, her ikisini bir üst değerde birleştiren ve aşan insana,
  • İbadete vurgu yapan dinî yaklaşımla hıfzıssıhhaya vurgu yapan materyalist yaklaşıma karşı, ikisini üst bir değerde birleştiren ve aşan namaza;
  • Sadakayı vurgulayan dinî kültürle vergiyi vurgulayan materyalist yaklaşıma karşı, her ikisini bir üst değerde birleştiren ve aşan zekâta;
  • Ahlâka vurgu yapan dinî kültürlerle güce vurgu yapan materyalist kültüre karşı, her ikisini bir üst değerde birleştiren ve aşan hukuka/şeriata;
  • Aşka ve kötülüğe tahammüle vurgu yapan dinî kültürlerle sınıf kavgasına vurgu yapan materyalist kültüre karşı, her ikisini bir üst değerde birleştiren ve aşan adalet ve cihada;
  • Civitas Dei’yi (Augustinus’un 5. yüzyılda yazmış olduğu kitapta ortaya attığı Tanrı şehri dünyevi zevkleri bir kenara bırakarak kendilerini Hristiyan inancının yaygınlaşmasına ve uygulanmasına adayanların mekânı) vurgulayan dinî kültürlerle Civitas Solis’i (Campanella’nın Güneş Ülkesi ütopyası gibi insanlar tarafından tasarlanmış bir dünyayı) vurgulayan materyalist kültürlere karşı, her ikisini birleştiren ve aşan ümmet ve hilafete vurgu yapar (2011:26-28).

 

Ancak burada dikkat edilmesi gereken ikinci husus, yukarıda idealize edilmiş bulunan kavramların içinin nasıl doldurulduğu ya da bunların uygulamaya nasıl geçirildiğidir. Zira ümmet, hilafet, adalet ya da şeriat adına yapılan önerilerin ve uygulamaların, maneviyatçı yahut materyalist uçlara kayan içeriklerle doldurulması da söz konusu olabilmektedir ve kanaatimce Aliya’nın en az kuramsal ayrımlar kadar önemsediği bir mesele de bu kavramların hayata aktarılışındaki sorunlardır.

Aliya, mahiyetini ve maksadını anlamaya çalışmadan emir ve yasakları katı kurallar hâlinde dayatmaktan yana olan düşünür ve siyasetçilerden oldukça farklıdır.

Aliya’ya göre “değişmez İslami prensipler vardır; ancak değişmeyen hiçbir İslami üretimsel, toplumsal yahut siyasal terkip bulunmamaktadır.” (2007:178). Bu demektir ki, “İslami terimiyle hazır çözümden çok metot kastedilmekte ve bu terim birbiriyle zıt umdelerin sentez prensibini dile getirmektedir.” (2011:20). Aliya’nın bu görüşleri, İslamcılığı bir paket programın uygulanmasından ya da emir ve yasakları, mahiyetini ve muradını anlamaya çalışmadan katı kurallar hâlinde dayatmaktan yana olan düşünürlerin ve siyasetçilerin yaklaşımından oldukça farklıdır. Aliya İslam’ı Doğu’nun ya da Batı’nın parçası olarak tanımlamaya çalışan görüşlerle arasına ciddi bir mesafe koyar. Ona göre İslam coğrafi ve epistemolojik manada bu ayrımları aşar. O, ‘bu dünya taraftarı’dır; doğaya açık olması vesilesiyle bilime de açıktır; azami ölçüde insani ve azami ölçüde iyidir.

Din ile bilim, ahlâk ile siyaset, bireysel ile toplumsal, maddi olan ile manevi olan arasında arabuluculuk yapmaya talip olan İslam düşüncesi, ebedi ve ezeli mesajları bu dünyada gerçekleştirebilmek için yeni şekil ve araçlar bulmakla mükelleftir (2007:179). (Erkilet, 2013:39).

 

“Aliya, İslamcılık tarafından şiddetle eleştirilmekle birlikte İslam dünyasında yaygın olan ve zaman zaman İslamcı düşüncenin içine de sızan pek çok inanç ve pratiğe bütünselci yaklaşımdan hareketle karşı çıkmaktadır. Mesela, İzzetbegoviç’e göre;

  • Müslümanın hayatı dönüştürme sorumluluğundan kaçması anlamına gelen Mehdi beklentisi ‘bizim tembelliğimizin adı’dır (İslam Deklarasyonu, s.188).
  • İslam’da aşırı bilge, her şeyi bilen, hatasız ve ölümsüz kimseler yoktur (184) ve Kur’an-ı Kerim kahraman karşıtı bir kitaptır.
  • Gün içinde ekmeklerini nasıl kazandıklarına bakılmaksızın tüm iyi insanlar aynı topluluğa aittir (181).
  • İslam toplumunun diğer topluluklarla ilişkilerinde esas olması gereken prensipler arasında saldırgan savaş ve cinayetin yasaklanması ve herkesin dinî aidiyetinin hürriyeti bulunmaktadır (191).
  • Eski medeniyetlerin bütün bilgilerine hiçbir komplekse kapılmadan yaklaşılmalıdır (185).
  • Formlar tali öneme sahiptir (200).
  • Haremlere (çok eşliliğe) son verilmelidir. Kadına haksızlık yapmak için kimse İslam’a dayanma hakkına sahip değildir (189).

 

Özetle; Aliya’nın bütüncü yaklaşımı, zıt kültürlerin temel varsayımlarını eklektik şekilde bir araya getirmekten çok öte anlamlar taşımaktadır. Ona göre Müslümanlar, eklektik çözümlerle yetinmek yerine sürekli bir çaba içinde olmalı; düşünsel ve eylemsel bakımdan İslam’ın ideal dengesini yakalamak için uyanık bulunmalı ve meydan okumalara karşı yeni çözümler üretme mecburiyetinin bilincinde olmalıdırlar. İslam düşüncesi, toplumdaki her şeyin ‘İslami’ formlara uygun olduğunun düşünüldüğü zamanlarda bile içten içe işleyen karşıt dalgalara karşı uyanık olan bir zihinle yeniden ve yeniden üretilmek durumundadır. Çünkü bu formlar aslında hiç de İslami olmayan ‘maneviyatçı’ ya da ‘materyalist’ etkileri gizliyor ya da meşrulaştırıyor olabilirler.” (Erkilet, 2013:40).

Yazımızı merhum Aliya’nın hapishanedeyken kâğıda döktüğü bir duasına iştirak ederek sonlandıralım:

“İzin ver keremli ellerime

Yarattığın şeyler dokunsun

Sesini duymam için kulaklarımı keskinleştir

Kavrayabilmem için hikmet ver bana

Her yaprağa, her taşa gizemli bir şekilde yerleştirdiğin öğretini

Kuvvet istiyorum, fakat kardeşlerimi ezmek için değil

Sadece en kötü düşmanımı -kendimi- yenmek için

Rabbim, değiştiremeyeceğim şeyler için bana güç ver

Değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için de cesaret

Bir de ikisini tefrik etmek için hikmet…”

 

Kaynakça

  1. Güvendi, Merve Akkuş (Editör). (2013). Doğu Batı Arasında İslam Birliği İdeali: Vefatının 10. Yılında Aliya İzzetbegoviç Sempozyumu Bildirileri. İstanbul: İLEM Yayınları, 102 s. (http://www.org.tr/m/713/788/dogu-bati-arasinda-islam-birligi-ideali-aliya-izzetbegovic, 29.10.2016).
  2. Erkilet, Alev. (2013). “İslam Dünyasını Yeniden Kurmak: İslamcı Bir Dilin ve Hareketin Zemini Olarak Aliya’nın Düşüncesi”, Doğu Batı Arasında İslam Birliği İdeali: Vefatının 10. Yılında Aliya İzzetbegoviç Sempozyumu Bildirileri içinde. İstanbul: İLEM Yayınları, s.34-40.
  3. İzzetbegoviç, Aliya. (2007). İslam Deklarasyonu ve İslami Yeniden Doğuşun Sorunları. baskı, çev. Rahman Ademi, İstanbul: Fide Yayınları.
  4. İzzetbegoviç, Aliya. (2011). Doğu Batı Arasında İslam. baskı, çev. Salih Şaban, İstanbul: Yarın Yayınevi.
Share via WhatsappShare on FacebookTweet about this on TwitterShare on LinkedInEmail this to someonePrint this page
ALİYA’YI ‘BİLGE KRAL’ DEĞİL ‘BİLGE ÖNDER’ OLARAK TANIMLAMAK
HASAN EL-BENNA’NIN ‘İSLAMİ SİYASET’ GÖRÜŞÜNÜ HATIRLAMAK

Yorum yap

Yorum

  1. “Dilediğine hikmet bağışlar ve her kime hikmet bağışlanmışsa doğrusu ona en büyük servet verilmiş demektir. Ama derin kavrayış sahipleri dışında kimse bunu düşünüp anlayamaz.” Bakara 2/269
    Bilge Önder’e, bu büyük servetin Yüce Allah tarafından verildiğini, bu ettiği duanın satırlarından okumak ve dahi hissetmek mümkün.
    Bu güzel duaya “biz” zamirini koyarak okuyup amin diyelim inşaAllah.

  2. Aliya yaşadığı zamanın semasında tüm müslümanlara ve insanlığa yol gösterici bir yıldızdı. O; inancını, düşüncesini, bilgisini, hayatını bir denge içinde aksiyona geçirmiş bilge bir insandır. Bilimi dinleştiren mataryalizmin Batı kanalıyla dünyaya hakim olduğu çağda Aliya madde ile manayı, din ile bilimi, dünya ile ahireti vs birleştiren bir düşünce adamıydı. İnsanlığın mutluluğunu bunda görüyordu. Bu düalizmin acılarını günümüz Batısı derin derin yaşıyor ve akibetini de hayır görmüyor. İşte Aliya bugünleri görerek Müslümanları uyardı. Allah ondan razı olsun. İslam coğrafyasında her ülkeden böyle şahsiyetleri okuyup anlayarak rol model seçmeye ve sayılarını çoğaltmaya bizim çok büyük ihtiyacımız var. Bize doğru yolu gösteren semamızın bu yıldızını tanıtan Fethi Güngör kardeşime çok teşekkür ederim.

  3. Allah O’ndan razı olsun, Aliya İzzetbegoviç olduğu gibi görünen ve yaşayan bir insan olmuş. Maddeden, dünyadan uzaklaşmamız mümkün değil, ama dünyayı her fırsatta ahiretimize götüreceğimiz mahsullerin bir tarlası olarak görmeliyiz. Aliya bunu çok güzel yapmış ve yaşamış. Bugünün en büyük sıkıntılarından biri de bu, sözlerimiz yaşamamıza aksetmiyor, yani ilmimizle amel etmiyoruz.
    Allahım faydasız ilimden sana sığınıyoruz.
    Selam ve dua ile..

  4. İçimden geçene dur diyemiyorum: Muhammed Esed, en az 30 yıldır Meal-Tefsiri’ni önce İngilizcesinden sonra da yapılan değerli Türkçe tercümeden okuyoruz. Ayrıca diğer kitaplarını da okuduk. Hakkını teslim edelim, hepimiz ondan çok yararlandık. Bunu kimimiz açıkça söylüyor, kimi öyle olduğu halde dile getirmiyor. Allah kendisine mağfiret etsin. Muhammed Esed, Avrupalı bir Müslümandır. Aliya’dan alacağımız dersler bitmez. “Mesela, İzzetbegoviç’e göre;”ifadesinden sonra yedi maddede özetlenmiş görüşleri, Tam da Kur’an-ı Kerim’in işaret ettikleridir. Aliya İzzetbegoviç de Avrupalı Müslümandır. Son zamanlarda Avrupa’ya düşmanlık teorileri geliştirilerek kendi beceriksizliklerimizi örtme çabaları yükseliyor. Yaklaşık 1200-1300’lü yıllarda Müslümanların bilim ve teknoloji yürüyüşleri bitti. Ama bilim ve teknoloji ile medeniyet yürüyüşü bitmedi, çünkü hayat dinamiktir; su gibi, güneş ve dünya gibi; hareket devam ediyor… Yürüyüşü Avrupalı üstlendi, Asya ve Afrikalı hazıra yaslanarak uykuya geçti. Bu gidişat devam ediyor. Sonuç: Asya’da şehir içi trafiğinde seyreden biri, yola/caddeye inene “araba geliyor görmüyor musun be …. ? !” diyor; Avrupalı ve Amerikalı aynı durumda; “yola insan indi, ben durmalıyım!”diyor. Yeryüzündeki her iyi şey hepimizindir; aynı şekilde kötülükler de…